watch me as i disappear

293 29 37
                                    

Birkaç saat içerisinde iki bölüm mü... Yerinizde olsam bu yaptığımın karşılığını votesiz geçmeyip dopdolu, güzel yorumlar yaparak, The Erotomania ve LBD'ye destek olarak verirdim kldgshoık Bölümde Calum'ın yazdığı şarkı Best Years, anlarsınız zaten.

İyi okumalar!

*

Calum | 20 Temmuz 2020

Viski içerek internette gezinirken anasayfama takip ettiğim hayranların birinden düşen canlı yayını açtığımda böyle bir darbe almayı beklemiyordum. İki yıl önce, birbirimize sarılıp boş hazırlanma odalarından birinde tüm sevgimizle birbirimizi öptüğümüz aynı arenada, benden vazgeçiş şarkısını söylüyordu şimdi. Onun da hatırladığına adım kadar emindim çünkü şarkıya başlamadan önce düzgün parmakları piyanonun tuşlarında dururken uzunca bir süre aya bakmıştı. Üzerinde beyaz, ve şort kısmındaki uzun tülleri yerlere kadar uzanan bir takım vardı. Kıvırcıklarını alttan topuz yaparak önlerini serbest bırakmıştı. Dudaklarına normalde belirgin renkler sürmeyi sevmezdi ancak öpmek için delireceğim kadar kırmızıydı şimdi. Yine vurmuştu ay ışığı yüzüne ve yine bir Tanrıça'dan farksız olmuştu. Ancak bu sefer söylediği şarkı duygudan değil, acıdan doldurmuştu gözlerimi. 

Kaykay'in doğum gününden beri ben bir harabeydim, o da güçlü bir kadındı her zamanki gibi. Ben ona aşk şarkıları yazmıştım, o bana nefret. Ben onun acısını çekmiştim, o beni unutmak için adımlar atmıştı. Ben onsuz yapamıyordum, o bensiz daha da güçlenmişti. Ben hiçbir röportajda gülemezken o hepsine enerjik çıkıyordu. Göz altlarım morarmıştı, yemek yemeyi unuttuğum için kilo vermiştim, Luke'a verdiğim kuru özür de bizi eskisi gibi yapmamıştı ve yapayalnız kalmıştım. O hayatımdan çıktığı gibi yok olmaya başlamıştım resmen. Twitter'a girmiyordum, hayranlarla bağımı koparmıştım. Lazım olmadıkça dışarı çıkmıyordum, şanslıydım ki eylüle kadar tur da yoktu. Ashton sürekli o güne kadar toparlanmak zorunda olduğumu söylüyordu, ben de sürekli geçiştiriyordum. Dünya beni yok olurken izlesin diye uğraşacak değildim.

And maybe we got lost in translation
Belki de birbirimizi anlarken kaybolduk
Maybe I asked for too much
Belki ben çok şey istedim
But maybe this thing was a masterpiece
Belki de bu şey bir şaheserdi
'til you tore it all up
Sen onları yok edene kadar
Running scared, I was there I remember it all too well
Korkarak koştum, oradaydım, her şeyi çok iyi hatırlıyorum

Burayı söylerken gözlerini kapatıp başını ritimle oynatmaya başlattığında gözlerimden akan yaşı sildim. Öyle hissediyordu ki... Sanki daha da olabilirmiş gibi sıkıyordu vicdanım beni. Sen onları yok edene kadar. Doğruydu bu, o gün o aptallığı yapmasaydım bu ilişki asla bitmezdi. Çünkü birbirimizi gerçekten seviyorduk, imrenilecek kadar güzel bir çifttik biz. Korkarak koştum, her şeyi çok iyi hatırlıyorum. Gözlerimin önüne geldi bana hayal kırıklığı dolu bakışlarla bakarak arkasını dönmesi. Hızlı adımlarla çıkışa doğru ilerlediğinde çenemi kapatmayıp bağırmaya devam etmem... Neydi o gün öyle? Neydim o an ben? Hala inanamıyordum.

But your keep my old scarf from that very first week
Ama o atkımı ilk haftadan beri saklıyorsun
Cause it reminds you of innocence and it smells like me
Çünkü o sana masumiyeti hatırlatıyor ve benim gibi kokuyor
You can't get rid of it, cause you remember it all too well yeah
Ondan kurtulamıyorsun, çünkü her şeyi çok iyi hatırlıyorsun

"Her şeyi bilmek zorunda mısın?" dedim sitemle ekrana karşı. Gözlerim karşımdaki Duke'un uyuduğu sandalyede duran şeftali rengi, siyah desenleri olan atkısına takıldı. İlk buluşmamızda, kısa tulumundan açıkta kalan boynuna geçirmişti bunu. Dudakları da aynı renkti. Arabamda unutmuştu ve bir daha geri vermemiştim ben de ona. O bana eşyalarımın hepsini kargolamıştı istemediğim halde. İzlerimden tamamen kurtulmak istiyordu, bense sonsuza kadar izleriyle kalmaya razıydım.

Thin White LiesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin