no tears left to cry

314 29 45
                                    

Ne zaman bir sahneyi kafamda çok büyütsem hep aklımdakinden daha kötüsünü yazarım ve yayınladıktan sonra aklıma harika fikirler gelir... hiç şaşmaz... Neyse şerefsiz Calum yazarak içimdeki abartılı aşkı dengeledim, artık gidebilirim.

İyi okumalar!

*

Cynthia | 11 Nisan 2020

Yanağım koltuk başlığına yaslı, kucağımda Duke ve üzerimde Calum'ın hoodielerinden biriyle Modern Family izliyordum ancak o kadar keyfim yoktu ki Phil'in aptallıklarına bile gülemiyordum. Eve geldiğimde içimde gün boyu tuttuğum her şeyi ağlayarak atmış, Duke ile dertleşmiş ve tek başıma şarap içmiştim. Bunca yıldır bu sektördeydim, elimden gelenin en iyisini yapıyordum, bu işe ruhumu veriyordum ama insanlar hala beni Calum'dan ibaret zannediyorlardı. Bunun kadar canımı sıkan bir şey daha yoktu sanırım. 

Programın tam bir kaosa dönüşmesinden sonra ilk tepki Taylor Swift'ten gelmişti. Kendi yaşadıklarını anlattığı bir paylaşımla #BaşarımıKimseyeBorçluDeğilim etiketini başlatmıştı ve sonra buna maruz kalan tüm kadın ünlüler teker teker beni de destekledikleri cümlelerle kendi hikayelerini anlatmışlardı. Kaykay de paylaşım yapmıştı, insanlar onun Ashton'dan bağımsız bir fotoğrafçı ve aktrist olduğunu görmeyi inatla reddediyordu. Aynı şekilde Hailee de destek olmuştu, 14 yaşında Oscar adaylığı alan arkadaşım Niall ile birlikteliğinde ondan faydalanmak gerekçesiyle suçlanmıştı. O kadar duygulanmıştım ki... İlk defa birileri beni anlıyor gibi hissetmiştim. Bu muameleden gerçekten bıkmıştım artık. Bunu bize yapanların bizzat genç kızlar olduğu gerçeğine de ayrı üzülüyordum. Onların sesi olmak için buradaydım ben, şarkılarımda bas bas kadın gücünü bağırıyordum, birlik olmamız gerektiğini söylüyordum. Sonra içlerinden biri çıkıp bu şarkıyı Calum sayesinde dünyaya duyurabildiğimi söylüyor ve tüm anlamı birden yok ediyordu. Dediklerim dinlenmiyordu sanki ve artık ben de sorgulamaya başlamıştım: Bir yerde yanlış mı yapıyordum? 

Bugünün benim için eğlenceli geçmesi lazımdı. Çocuklar Youngblood'ı da CALM'ı da çıkardıklarında ve ondan öncesinde yaptıkları promolarda hayatlarının en güzel zamanlarını yaşamışlardı. Bense bir günde iki programla tartışmıştım, ancak güçsüz görünmemek için diğerlerini ertelememiş; iptal da etmemiştim. Savunduğum şeyin arkasında durmak için mental sağlığımdan fedakarlık etmem beni gerçekten üzüyordu. Kadın olmanın zor olmadığı bir sektör kalmamıştı ve gün geçtikçe içimde dizginlemeye çalıştığım öfkenin daha da arttığını hissedebiliyordum. 

Gözümden bir yaş daha aktığında "Hadi ama." diye kendi kendime homurdandım. Bu kadar ağlayacak bir insan değildim ben ama bugün gerçekten limitlerimi aşmıştı. Tek istediğim Calum'a sarılarak bu ağırlığımı üzerimden çekip atmaktı. Duke minik sesler çıkararak başını çeneme sürttüğünde dudaklarımı burnuna bastırdım. Babasının gece ikide yanımda olmayışını telafi etmeye çalışırcasına eve geldiğim saniyeden beri benimleydi ve adeta uykuya direniyordu. Calum neredeydi gerçekten bilmiyordum. Onunla olduğunu düşündüğüm Luke, üç saat önce aramış, iyi olup olmadığımı sormuştu ve ben en yakın arkadaşıma ilk defa yalan söylemiştim. Çünkü iyi değilim dediğim dakika buraya geleceğini ve omzunda hıçkıra hıçkıra ağlayacağımı biliyordum. Ona Calum'ın neden telefonlarına bakmadığını sorduğumda da kendisinin erken ayrılmak zorunda kaldığını ama Calum'ın biraz daha kalacağını söylemişti. Sesinde tuhaf bir tını vardı ama ona akıl yoracak halim bile yoktu. 

"Hala uyumadın mı?" İrkilerek sese döndüğümde Calum'ın gözleri kısık bir şekilde kapının yanındaki duvara kollarını önünde bağlayarak yaslandığını gördüm, muhtemelen dizi yüzünden anahtar sesini duymamıştım. Duke'u nazikçe koltuğa bıraktıktan sonra hızlı adımlarla Calum'a doğru ilerledim ancak ona sarılmadan önce aldığım ağır kokuyla durdum. Muhtemelen gittikleri mekanın kokusu üzerine sinmişti çünkü bu kadar içmiş olması mümkün değildi.

Thin White LiesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin