Bölüm şarkısı: Tini, Alejandro Sanz - Un Beso En Madrid
23. Bölüm
"Sensiz saatler harcanıyor.""Sin ti las horas se pasan, pero con días vacíos." (Sensiz saatler harcanıyor, ama boş günlerle.)
Şarkıyı mırıldanırken diğer yandan telefonum ile ilgileniyordum. Resmen şarkıdaki söz, Araf'sız geçen saatleri anlatıyordu. Sevdiğim adam ile aynı evde kalmama rağmen yüzünü zar zor görüyordum. Aynı şu anda yaptığım gibi instagramdaki fotoğraflarına bakmakla yetinebiliyordum geri kalan zamanlarda.
Araf'ın hesabında göz gezdirirken son fotoğrafa gelen yorumları okumaya başladım.
Ama okumaz olaydım...
Dilan pisliği orada da karşıma çıkmıştı. Kulaklığı çıkartıp telefonumla beraber komodinin üzerine bıraktım.
Su içmek için mutfağa geldiğimde salonun ışığının açık olduğunu gördüm. Araf'ın bu saatte uyumuş olması gerekiyordu diye düşünerek salona geçtim.
Evet uyumuştu ama salonda. Uzaktan birazcık izlemeye başladım. Uyuduğuna emin olmak istiyordum. Geçen sefer ki gibi yakalanmak istemiyordum. Odama geri dönüp battaniye aldım. Salona tekrar girdiğinde sessiz adımlarla Araf'ın uyuduğu kanepeye ilerledim. Battaniyeyi üzerine örttükten sonra bağdaş kurup yere oturdum.
Bir insan uyurken nasıl bu kadar mükemmel olmayı başarabiliyordu?
Yavaşça elimi saçlarına uzattım. Yumuşacıklardı. Bayadır kestirmediği için de yüzüne düşmüşlerdi. Onları yana düzelttim.
Araf kıpırdanmaya başladığında elimi çektim. Burnunu kırıştırıp dudaklarını büzdü. Bir şeyler mırıldanmıştı ama ne dediğini anlayamamıştım. Sadece 'de' dediğini anlayabilmiştim.
Dokunmama kararı alıp ayağa kalktım. Yakalanmadan tamamlamam daha iyi olurdu.
Son bir kez daha bakıp mutfağa geçtim. Bir bardak su içtikten sonra odama geri dönüp kendimi uykuya teslim ettim.
🌈🌈🌈
Alarımımın çalmasına daha yarım saat varken, mutfaktan gelen sesler yüzünden uyanmıştım.
Mutfağa gittiğimde Araf bir şeyler ile uğraşıyordu. "Günaydın," dedim geri dönüş yapmayacağını bildiğim halde. Ve yapmamıştı da zaten.
"Ne yapıyorsun?" diye sordum.
"Portakal suyu sıkıyorum," diyerek bana döndü iki bardak portakal suyu ile. Tekini bana uzatıp masayı işaret etti. "Yüzünü yıkada gel kahvaltı yapalım." dediğinde anlamadığımı belli eden bakışlarımla ne olduğunu anlamaya çalıştım.
Bu çocuk günlerdir benimle aynı masaya oturmuyordu. Şimdi ne değişmişti?
"Dikilecek misin daha orada?"diye sordu tek kaşını havaya kaldırarak. Başımı sağa sola sallayıp afallayarak lavaboya gittim.
Yüzüme su çarptım. "Sadece kahvaltı edeceksiniz... Sadece kahvaltı edeceksiniz. Küçük bir adım olabilir ama kapılma Demir!" diyerek kendi kendimi uyardım aynanın karşısında.
İşimi hallettikten sonra mutfağa geçtim. Boşta olan sandalyeye oturup Araf'a kaçamak bakışlar atmaya başladım. Elinde telefon portakal suyundan içiyordu.
Konuşmalı mıydım?
Yoksa sessiz mi kalmalıydım yanında?
Diye düşünürken Araf sessizliği bozdu. "Gece üzerimi örttüğün için teşekkür ederim."
"Ö-önemli değil." masanın altındaki yumruğumu sıktım. Kekelemeseydim olmazdı zaten!
Kahvaltı boyunca ikimizden de bir ses çıkmamıştı. Kahvaltı faslı bitince ikimizde okul için hazırlandık. Botlarımın bağcıklarını baylarken Araf hazırlanmış şekilde odasından çıktı.
Odadan çıkmasıyla elini saçlarına atıp dağıtmıştı. Bu çocuk bilerek mi yapıyordu? Onun bu hareketi karşısında bağcığımı bağlamayı unutmuş Araf'ı seyrediyordum.
Yanıma geldiğinde "Yedin bitirdin," dedi. Ne demek istediğini anlamadığım için sadece suratına baktım. "Diyorum ki; yedin bitirdin bakışların ile beni."
Bu kadar mı belli ediyordum ya...
"Gözüm takılmış sadece, abartma." dedim. Diğer botumun bağcıklarını da bağladıktan sonra ayağa kalktım.
Botlarını giydikten sonra "Peki, hadi çıkalım," dedi.
Araf ile aynı anda kapı kolunu tuttuk. Ellerinin sıcaklığını hissettiğimde gözlerinin içine baktım. Aynı anda o da benim gözlerimin içine baktı. Ne o çekti elini, ne de ben... Ne oluyordu bugün? Zaman yavaş yavaş ilerliyormuş gibi hissediyordum.
Yutkunduğumu gören Araf, bakışlarını adem elmama kaydırdı.
Koridorda yankılanan zil sesi ile elini çeken ilk Araf oldu. Çektiği elini saçlarına götürmüştü.Kendime gelip kapıyı açtım. Samet karşımda gülümseyerek duruyordu. "Günaydın, seni okula bırakmaya geldim," dedi.
Araf bir ona bir bana bakıyordu. Samet ile aramda ne olduğunu anlamaya çalıştığına emindim.
"Hoş geldin," diyerek sarıldım. Kulağına yaklaştığımda ise "Geleceğini haber verseydin iyi olurdu." diyerek fısıldadım.
Ayrıldığımızda başıyla Araf'a selam verdi. Araf'da ona selam verdi.
"Ben çıkıyorum okulda görüşürüz," diyerek bizi beklemeden çıktı Araf.
"Enişte kıskandı galiba," dedi Samet gülerek.
"Kıskandı mı bilemem, ama seni sevmediğine eminim." dedim.
"Yani o da haklı, hem yakışıklıyım hem de değer verdiği kişiyle yakın görüyor."
"Araf senden daha yakışıklı biliyorsun değil mi bunu?"
"Ne? Hiçte bile. Ondan daha uzun ve daha yakışıklıyım." dediğinde başımı he he anlamında salladım. Yakışıklıydı ama asla Araf'dan daha yakışıklı değildi.
"Sen öyle san. Hadi gidelim bizde," diyerek kapıyı çektim.
"Bence de çıkalım. Şimdi geç çıkarsak sevdiceğin yanlış anlayabilir." dedi gülerek. Merdivenleri inerken dirseğim ile kasığına vurdum.
"Dalga geçme!"
🌈🌈🌈
Bir sonraki bölümde sizi mutlu edecek bir şey yapacağımm :)
Oy ve yorum bırakmadan ayrılmayın lütfen 🙏🏻
-Birkan
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başıboş Mermiler [BoyxBoy]
Ficção AdolescenteAlacakaranlıktan şafağa kadar seninle olacağım. --- #1 Gay #1 Lgbt #1 Lgbti #1 Dilan #1 Cihan #1 Birkan #1 Kerem #1 Heteroseksüel #1 Aşkkazanacak