Güneş ışınlarının düşüp aydınlattığı odada bulunan iki beden vardı. Biri öylece hareketsiz bir şekilde yatakta uzanıyor, diğeri ise gece boyunca uyumadığından kızarık gözleriyle yatakta uzanan bedeni izliyordu. Gece boyunca başucunda bekleyip uyanmasını, bir şeyler söylemesini beklemişti ama hiçbir şekilde beklediği olmamıştı.
Elinin arasında olan soğuk, rengi kaçmış ele küçük bir buse kondurup gözlerini kapatmıştı. Uyansın, bu halde olmasına neden olduğu için kendisinden nefret ettiğini söylesin, bağırıp çağırsın istiyordu.
Göz kapaklarını aralayıp bakışlarını yukarıya çıkarmış, hareketsiz olan kirpiklerde gezdirmişti gözlerini. Nefes alıp vermek dışında hiçbir yaşam belirtisi göstermiyordu. Bu yüzden endişesi giderek daha da artıyordu.
Kapı sesi duyduğunda bakışlarını içeri giren Rae he'den tarafı çevirdi. İfadesiz bakışlarına saniyelerce maruz kalmıştı. Doğal olarak He ran'ın bu durumda olmasından onu sorumlu tutuyorlardı fakat, neyse ki bilerek yapmadığını biliyorlardı. Değilse ne Namjoon ne de Rae he, değil onu He ran'ın yanında tutmak, eve bile almazdı.
"Kendine gelmedi mi hâlâ?"
Başını olumsuz bir şekide sallayıp bakışlarını He ran'a çevirirken "Hayır." Diye cevapladı melez. Sıkkın bir şekilde nefesini dışarı verip tuttuğu eli daha bir sıkıştırdı. Namjoon'un hâlâ bir şey bulamaması korkutuyordu onu.
"Kanın başından beri lanetli miydi?"
Melezin kalkan bakışları Rae he'yi bulduğunda kaşlarını çatmıştı. Köylü onun lanetli olduğunu söylediği zamanlar hep inkâr etmişti. Şimdi ise söylediklerinin doğru çıkması şaşırtıyordu onu.
"Bilmiyorum. Daha önce kanımdan içen biri olmadı."
Rae he cevap vereceği sıra He ran'ın açık olan gözlerini fark ettiğinde sessiz kalıp yatağın kenarına oturarak ona doğru hafifçe eğilmişti. "He ran, beni duyabiliyor musun?"
Melez, elinin arasındaki elin giderek güç uyguladığını hissettiğinde yutkundu. He ran çektiği acıdan dolayı olanca gücüyle melezin elini sıkıyordu. Ağzından acı bir bağırış çıktığında Rae he endişeyle He ran'a baktı. Göz rengi durmadan değişiyor, boynundaki damarlar giderek daha bir belirgin hale geliyordu.
"İçim parçalanıyor!"
Sesi odaya yayılırken çektiği acıdan kaynaklı bacaklarını kaldırıp indiriyor, yattığı yerde kıvranıyordu. Ne Rae he ne de melez elini tutmaktan başka hiçbir şey yapamıyordu. Acısını nasıl dindirecekleri konusunda hiçbir fikirleri yoktu.
Kapının duvara çarpış sesi geldiğinde melez başını kaldırıp He ran'ın yanına gelen Namjoon'a çevirmişti. Namjoon aceleyle He ran'ın kıyafetlerini yırtarken melez kaşlarını çatarak ne yaptığını anlamaya çalışmıştı. He ran'ın çıplak kalan üst bedeni görünüre girdiğinde dudakları birbirinden ayrılıp şaşkınlıkla aralanmıştı.
Siyah bir şekilde belirgin olan damarlar vücudunu sarmıştı. "Ne oluyor Namjoon?!" Geri çekilip kendisine bakan Rae he'ye çevirdi bakışlarını Namjoon. "Melezin kanı vücuduna yayılıyor. Organları çürümeye başlamış olmalı. Biraz daha vakit kaybedersek o.." ağzından çıkamayan o tek kelime yüzünden gözleri boğulanmıştı.
"Onu kurtarmanın bir yolu yok mu?"
Melez gözünden süzülen yaşla bakışlarını Namjoon'a çevirmişti. O kadar suçlu hissediyordu ki, eğer He ran'a bir şey olursa asla affetmezdi kendini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cursed Blood ᴶᴶᴷ
FanfictionHe ran'ın aşılması zor duvarları vardı fakat, Jungkook hiçbir zaman pes etmedi... 15.04.2020 11.01.2021