1

10.3K 259 43
                                    

"Efendim bu size göre bir şey değil. Neden böyle bir karar aldınız?"

Ellerimi masada gezdirirken başımda dırdırlanan adamımı dinliyordum. Kendimi zor toparlamıştım. Uzaklaşmak iyi olmama yaramasa da yoluma bakmamı sağlamıştı. Kendimi bulmuş eski halime dönebilmiştim. Ne kadar uzun sürse de bu beni daha güçlü yapmıştı. Kalp ağrısının canımı alacak kadar acıtması beni güçlendirmişti. Sonunda benliğimi tekrardan kazanmıştım.

"Dediklerim yapıldı mı Fırat?"

Onu dinlemediğim için sinirlense de bana belli edecek kadar cesareti yoktu. Elindeki dosyayı masama bırakıp çıkmak için izin istedi. Elimle kapıyı gösterip sırıttım.

Önümdeki dosyayla bir kaç dakika boyunca bakıştık. Hiç kimsenin aklının yetemeyeceği şeyler yapmaya devam etmeye başlamıştım. Dosyayı açıp başlığı okuduğumda içimdeki o kötülük arzusu beni daha da iyi yapmıştı.

'Yakamoz Anadolu Lisesi Başkanı Kartal Artuğ...'

O okulun beni buralara getirdiğini kimse bilmiyordu. Bilmeyecekti de, okuduğum okul artık benimdi. Acısıyla, hüznüyle, mutluluğuyla her şeyiyle benimdi. O okulda okurken ailem olmadığı için çok eziyet görmüş ve çok aşağılanmıştım.

"Piç! Sen bir piçsin!"

Ben piç değildim. Annem ya da babam ölmemişti. Sadece beni terk etmişlerdi. O gün onları bulacağıma ve beni terk ettikleri için cezalandıracağıma yemin etmiştim. Dediğim gibi bulmuştum fakat yanlarına gitmeye cesaret edememiştim. Yeni bir aile kurmuşlar ve bir oğulları daha vardı.

Dosyayı kapatıp ayağa kalktım. Ellerimi pantolonumun cebine koyup odamı tamamen duvar gibi kaplayan cama yaklaşıp İstanbul'a baktım. İlk defa aşık olmuş ve içimdeki o kötülüğü tamamen bıraktığımı hissetmiştim. Mutlu olacağımı sanmış ama tamamen mutsuzluğun dibini görmüştüm. İnsanın canından çok sevdiği kişiyi bir başkası için ölüp biterken görmek dayanılmaz bir çileydi. Ben Kartal Artuğ bile bu çileye dayanamamış en son pes etmiştim.

Mutluluklar dileyemeyecek kadar korkakça kaçmıştım. Üstünden dört yıl geçmişti. Kim bilir belki de evlenmişlerdir. Onun mutluluğuyla mutlu olmak gibi bir dileğim olsa da onun mutluluğu benim acım olmuştu.

Kapım tıklandığında düşüncelerimden ayrılıp giren kişiye döndüm. Sekreterim elindeki dosyaları masama koyup başıyla selam vermişti.

"Yakamoz Anadolu lisesinin öğrencilerinin hepsi tamamen burada. Bütün bilgileriyle birlikte."

Başımı sallayıp odadan çıkışını izledim. Sekreterim çıkar çıkmaz dosyaları incelemeye başladım. Yarısı burslu, yarısı tamamen şans eseri okula girebilmişlerdi. Dikkatimi tek bir öğrenci çekmişti. Diğee dosyaları kenara itip o öğrencininkini incelemeye başladım.

"Doğa..."

İsmini sessizce tekrarlamıştım. Bir soy ismi yoktu. Soy ismi olmayan bir öğrencinin okula kayıt olması imkansızken bu nasıl okula girebilmişti...

Bilgileri biraz daha incelediğimde annesinin ve babasının olmadığını anlamıştım. Benim gibi bir kişi daha vardı. O okulun öğrencileri acımasızdı. Kim bilir kıza neler yapıyorlardı.

Dosyayı bırakmadan ayağa kalkıp odadan çıktım. Sekreterim beni görünce ayaklanıp peşime takıldı.

"Efendim nereye gidiyorsunuz? Arabanızı çağırttırmamı ister misiniz?"

"Arabam zaten şirketin önünde. İşne daha iyi konsantre olmayı dene."

Bu en yumuşak uyarımdı. Bir daha yapmayacağımı herkes daha iyi biliyordu. Asansöre binip sıfıra bastım. Dosyayı kaldırıp öğrencinin resmine baktım. Kıvırcık saçları iri gözleri vardı.

Asansörün kapısı açılınca dosyayı kapatıp şirketten çıktım. Arabama binip şoföre okula sürmesini söyledim.

Belki tamamen kötülüğümü tekrar alamamıştım. Bana yapılanların bir başkasına yapılmasını istemeyecek kadar vicdanım vardı.

Belki de hala ona karşı içimde ufak bir kırıntı olduğu için iyiliğimi tamamen kaybetmemiştim. İsmini ağzıma alırsam ağayacak kadar kötü olacağımdan korkuyordum. O kadını sevmek hayatımı değiştirmişti. Karşıma çıktığı ilk gün kalbimin ritmini değiştirmiş bununla da kalmamış içimdeki iyi beni ortaya çıkarmıştı.

İncitmekten korktuğum için sevdiği adama zarar vermemiştim. Bunu yaptığıma ben bile inanamıyordum. Ondan daha güçlüydüm. Daha yürekli ve daha çok sevendim. O kadın beni değil de onu seçmişti. Canını yakan adamı, onu terk eden adamı, sevmediğini defalarca dile getiren adam seçmişti. Hayat böyle değil miydi zaten?

Seni gerçekten kalpten seveni değil de canını yakan paramparça edeni seversik hep zaten. Onu suçlamıyordum. Kalbe söz geçirmeyi bilseydik eğer canımızı yakanı değil bizi seveni severdik. Aşk saçma bir kelimeydi. Acı ve kederden başka hiç bir şey vermiyordu bize. Biz aptal insaoğlu bu kelimeyi hayatımızın en güzel duygusu olduğunu düşünerek hayatlarımızı mahvediyorduk o kadar...

"Geldik efendim."

Şoförün sesiyle düşüncelerimden ayrılıp kapımım açılmasını bekledim. Arabadan inip ellerimi pantolonumun cebine koydum. Okula baştan aşağıya baktım. Mezun olduktan sonra çok şey değişmişe benziyordu.

Okulun rengi, bahçesi, kıyafetleri, insanları her şeyi. Mezun olmak ve bu cehennemden kurtulmak için çok dua etmiştim.

Müdür ceketinin düğmelerini bağlayarak bana doğru yaklaşıyordu. Tek değişmeyen şey müdür olmalıydı. Bana eziyet eden adam şu an ceketinin önünü kapatarak bana geliyordu.

"Hoş geldiniz efendim. Buyrun..."

Başını kaldırıp yüzüme baktığında yaşadığı şoku çok belli etmişti. İfadesizce yüzüne bakıyordum. Kaldırdığı başını indirip boğazınu temizledi.

"Kartal Artuğ..."

Bıyık altı sırıtıp onu ezercesine boydan süzdüm.

"Kartal bey demek istedin. Efendim demeni tercih ediyorum müdür."

Yanından geçip okulu inceleyerek bahçeye girdim. Öğrencilerin beni izlediğini hissedebiliyordum. Hiç birine bakmadan merdivenlerden çıkıp okulun kapısında durdum.

"Yapmayın lütfen! Yalvarıyorum!"

Ellerini başına koymuş kendini korumaya çalışarak önüne bakmadan koşuyordu. Arkasından şişe mandalina kabukları kağıtlar fırlatılıyordu.

"Piç!"

Duyduğum kelimeyle öğrencilere baktım. Bizim olduğumuzu fark ettiklerinde durdular. Kız göğsüme çarpınca durdu. Başını yavaşça kaldırıp bana baktı. Gözleri ağlamaktan kızarmış elinde tuttuğu kitaplar titriyordu.

"Dağılın çabuk!"

Müdür diğerlerini dağıtıp kızın kolunu tuttu.

"Sende çabuk! Seninle sonra görüşeceğiz!"

Kız başını sallayıp gidecekken kolundan tutup durdurdum. Müdür de hala kızı tutuyordu. Diğer elimde müdürün elini sıkıca tutup kızın kolundan çektim. Acıdığını belli etmemeye çalışsa da yüz ifadesinden anlaşılıyordu.

"Hala aynısın. Yetimlere kötü parası olanlara iyisin."

"Efendim-"

"Kes!"

Sesimi yükselttiğim için kızda müdür de yerinden sıçramıştı. Arkamda duran şoföre kızı gösterip müdüre döndüm.

"Sen kızı arabaya götür. Bende birazdan geleceğim."

Kız başını kaldırıp korkan gözlerle bana bakarken rahatlaması için gülümsedim.

"Sana zarar vermeyeceğim. Korkma."

Şoför kızı götürürken müdüre dönüp ellerimi cebime tekrar koydum.

"Bana zehir ettiğin okulu sana cehennem yapmaya geldim müdür. Bundan sonra yapacaklarım canını yakabilir. Ama üzülme, benim de canım çok yandı. Ölmezsen zamanla acın diner."

ZEMHERİ (Kırık Hayaller Serisi I)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin