57

1.1K 85 7
                                    

Sabaha kadar nefes alış verişini dinlemiştim. On gibi yanından kalkıp ona sürpriz yapmak istedim. Mutfakta bir kaç kahvaltılık hazırlayıp tepsiye yerleştirdim.

Meyve suyunu doldururken kapının çaldığını duydum. Fırat'ın olmadığı kesindi. Evin anahtarı onda olduğu için kapıyı çalmadan girebilirdi. Her şeyi bırakıp kapıyı açmaya gittim.

Kapının ardındaki bağırışmaları duyunca derin bir nefes alıp açtım. Kartal'ın kardeşi Fırat'ı tutarken annesi kapıyı çalmaya devam ediyordu. Benin açtığımı görünce kollarımdan tutup sarsmaya başladı.

"Kızım! Kartal'ım nerede! Nasıl!"

"Lütfen buradan gidin."

Başını olumsuz anlamda sallayarak beni kenara itti. Oğlan Fırat'ı bırakıp koşarak içeriye girdi. Kendimi hemen toparlayıp peşlerinden koştum. Salonun ortasına geçmişler ikisi de bağırıyordu.

"Oğlum!"

"Abi!"

Kartal'ın dünkü hali aklıma gelince korkuyla önlerine geçtim.

"Lütfen sessiz olun. Burada olmamanız gerekiyor."

"Kızım onunla konuşmam gerek. Yalvarırım beni dinlesin."

"Daha kendine gelmedi. Nasıl konuşabilirsiniz hanımefendi? Lütfen bağırmayın. Duyup uyanırsa hiç iyi şeyler olmaz."

"Siz eşi olmalısınız. Bakın ona anlatacaklarımız var. Lütfen engel olmayın."

"Pekala."

Pes etmiştim. İkisinin de gideceği yoktu.  İkisine de koltuğu gösterip oturmalarını istedim.

"Henüz uyanmadı. Siz oturun. Ben konuşup geleceğim."

Kartal'ın annesi ellerimi tutup bana minnettar şekilde baktı.

"Çok teşekkür ederim yavrum. Çok teşekkür ederim."

Ellerimi hemen çekip başka tarafa baktım. Oğlu için bu kadar çabalamasının bir sebebi var olmalıydı. Ama Kartal hiç anlayışlı davranmayacaktı. Zar zor gülümseyip mutfaktan hazırladığım kahvaltı tepsisini aldım. İkisi de salonda oturmuş sabrsızca Kartal'ı bekliyordu. Ses çıkarmamaya çalışarak merdivenlere yöneldim. Ona bunu nasıl açıklayacağımu bilmiyordum.

Dirseğimle kapıyı açıp odaya girdim. İçimi bunaltan havası hemen yüzüme vurmuştu. Tepsiyi masaya indirip hala uyuyan Kartal'ın yanına oturdum. Korkudan ne yapacağımu bilmiyordum. Annesi ve kardeşi de onun gibi istediğini yapmadan vazgeçmiyordu.

Kartal'ın onları hiç bir zaman dinlemeyeceğini bilsem de bir umut ikna edebilirim diye düşünerek uyandırmak için saçlarıyla oynamaya başladım.

"Kartal..."

Ses vermeden uyumaya devam etmişti. Yanağından öpüp uyandırmak için bir kez daha seslendim.

"Kartal... Hadi uyan."

Gözlerini yavaşça açıp yorgun gözlerle bana baktı. Tebessüm ederek gözlerine bakıyordum.

"Nasılsın?"

Başını olumlu anlamda sallayarak kurumuş dudaklarıyla gülümsedi.

"Bak sana kahvaltı hazırladım."

Gösterdiğim yere bakıp yattığı yerden doğruldu. Kolundaki dikişler henüz alınmadığı için yardım etmiştim.

"Bırakmadın..."

Çatallaşan sesiyle bunu söylemesi kötü hissettirmişti. Onu hiç bir zaman bırakmayacağımı bildiğini sanıyordum. Elini tutup avcunun içini öptüm.

"Bırakmadım."

Yüzüme dokunup ona bakmamı sağladı. Gözleri yorgunluktan kıpkırmızıydı.

"Çok acıktım."

"Hemen getiriyorum."

Gülümseyerek elimi bıraktığında masadaki tepsiyi aldım. Dizlerinin üstüne koyup biraz ilerisine oturdum. Acıktığındam değil, olanlardan kaçmak için kahvaltıyı bahane ettiğini biliyordum. Önündeki kahvaltıyla oynarken düşüncelerinin içinde kaybolmuştu.

Ben şimdi ona geldiklerini nasıl açıklayacaktım. Yine delirir ve kendinden geçerse ne yapacaktım bilmiyordum.

"Tabağınla oynama. Ye hadi."

"Doğa."

"Efendim canım."

"Dün ne oldu?"

Hiç bir şey hatırlamadığı kesindi. Elinden tutup yanına biras daha yaklaştım. Tabaktaki çatalı alıp kahvaltısını yaptırırken gülerek cevapladım.

"Bayıldın. Başka hiç bir şey olmadı. Ve şimdi iyileşmen için kahvaltını yapman gerekiyor. Aç bakalım ağzını."

Tepki vermeden ağzını açtı. Çataldaki yemeği ağzına verip meyve suyundan bir yudum içirdim.

"Bayılmadım."

"Evet bayıldın."

"Doğa bana yalan söyleme."

Elimdeki çatalı bir kenara bırakıp o yüzümdeki zorla gülümsememi sildim. Beni denediğini fark etmesem de iyi oynamıştı.

"Sinirlendin. Sonra kendinden geçtin. Ama şimdi iyisin."

"Her şeyi hatırlıyorum. Seni korkutmamak için kendimle savaştığımı da o kadının oğluyla kaçarak gittiğini de."

"Kartal..."

Başımı eğip nasıl söyleyeceğimi düşünürken elimden tuttu.

"Biliyorum seni korkuttum."

"Evet beni korkuttun ama hareketlerinle değil. Ellerimin arasına öylece yığıldın ve ben seni kaybettim sandım."

"Şşşş"

Konuşurken sesim gittikçe ağlamaklı çıkıyordu. Kartal daha fazla konuşamama izin vermeden susturmuş ve tepsiyi kenara koymuştu.

"Gel buraya."

Ellerimi beline dolayıp göğsüne yattım. İyi olduğu için şükrediyordum. Gözlerimi kapatıp kokusu içime çektim.

"Ben yaşadığım sürece seni asla bırakmayacağım."

Cevap vermek yerine daha sıkı sarılmayı tercih ettim.

"Kartal..."

"Efendim güzelim."

"Sana bir şey söylemem lazım."

Beni kendinden ayırınca gözlerine bakmaktan çekinmiştim. Kaşlarını çatıp çenemden tuttu.

"Ne oldu?"

Hala söylemek ile söylememek arasında gidip geliyordum. Söylemesem bile Kartal elbet aşağıya inecekti. Tüm cesaretimi toplayıp konuşmak için ağzımı açtım. Fakat aşağıdan gelen gürültülü sesle daha konuşmadan susmuştum.

"Bırakın beni! Oğlumu göreceğim! Lütfen onu son bir kez görmeme izin verin!"

ZEMHERİ (Kırık Hayaller Serisi I)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin