14

1.4K 127 10
                                    

Gerçekten tam bir savaş alanıydı. Sarayın etrafında elbette kalkan vardı. Bunu geçmemiz sadece kalkan olsugu taktirde zor değildi. Ancak içeriden destek çıktıkları için bu bir sorundu.

Kalkan hiç bir şekilde büyü geçirmiyordu. Yanı işe ışınlanmamız tarzı şeyler mümkün değildi.

Kralla yan yana durmuş askerlerin beceriksizliğini izliyorduk.

—Sanırım işe karışmam gerekiyor. Dedim gülerek.

—Başarabilecek misin binlerce askerin yapamadığını? Diye sordu.

Bir kralın devrik cümle kurmasını stresten kaynaklandığını varsayıyordum.

—Onlara yolumdan çekilmelerini söyleyin dedim.

—Herkes yolu açsın diye bir ses yükseldi. Kralın koruması olan bir askerdi.

Askerler başta anlayamasa da ikinci emirle yolumu açtılar.

Geri çekildiğimizi düşünebilirlerdi. Ancak hiç biri büyüyü bırakacak kadar aptal değildi.

Elimi yavaşça kaldırdım. Elimden koyu kırmızı enerji büyük bir güç ve hızla çıkarken kalkana ulaşması bir saniyeden bile kısa sürmüş olabilirdi.

Yalnızca 4. saniyede kalkan düşmüştü. Herkes bu güçle şaşkına dönerken üçüncü bir emirle hepsi içeri hücum etmeye başlamıştı.

Kaçabilen kaçmaya çalışıyordu.

—Nasıl bu kadar güçlü olabilirsin? Diye sordu kral.

—Elit kana sahibim. Dedim.

Ardından saraya ilerledim. İçeri girerken durdurmak isteyenlerin büyüleri üzerimde hiç bir işe yaramıyordu. Kraliyettenlerdi evet. Ancak yeterli değeriydi.

Saraya enerjimi yaydığımda tüm planı ve kimin nerede olduğunu öğrenmiştim. Ögrendiğim yollardan ilerlerken kraliçenin ve muhtemelen küçük prensesin de bulunduğu odanın önünde durdum.

Kapının kolunu tuttum. Kırmızı enerjim tüm kapıyı sardığında kolu indirerek kolayca açtım kapıyı.

Kraliçeyle göz göze geldim. Kapıyı arkamdan büyüyle kapattım. Onlara doğru ilerlerken kraliçenin kucağında oturan prenses tir tir titriyordu.

Kraliçedeyse hiç bir ifade yoktu. Gerçek bir kraliçeydi. Gözlerinde korku olan elitlerden hoşlanmazdım. Bu korkusuzluk malesef ki onun ölümü de olacaktı. En azından gururuyla ölmüş olurdu.

—Onun yaşamasını istiyorum dedi prensesi göstererek.

—Kraliyetten herhangi birinin yaşaması mümkün değil biliyorsun dedim karşısında ki masaya kalçalarımı yaslarken.

—Onu bir yalanla büyüt. Hafızasını sil. Kraliyetten olduğunu bile bilmesin. Bir insan olarak yaşasın gerekirse. Kendi çocuğun yap. Başkasına ver. Ancak yaşasın. Dedi.

—Berbat bir hayat yaşaması ölmesinden daha mı iyi yani? Diye sordum.

—4 yaşında. Daha çok küçük. Tanrı onu bu dünyaya gönderdiyse bir şeyler için göndermiş olmalı. Eğer onu şuan öldürürsen çizgiyi bozmuş olursun dedi.

—Çizgi sürekli bozuluyor. Şuan senj öldürmezsem ileri de beni öldürmeye kalkışabilirsin. Başka bir ihtimal demek. Bana taparak da yaşayabilirsin. Sonsuz ihtimal arasında çizgi zaten sürekli zikzak çiziyor.

—46 yaşındayım. 16 yaşımda evlendim. 28 yaşında kocam şuan ki kral sayesinde tahta geçtim. Çocuğumuz asla olmadı. 41 yaşında sonunda dualarım tanrıya yalvarmalarım kabul gördü. 42 yaşında kucağıma aldım. Yalnızca onunla 4 sene vakit geçirebildim. Tanrı bu kadar geç vermişken bu kadar erken alamaz. Onu  izlemek istiyorum. Dedi.

Magicians ~Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin