28

1.1K 109 45
                                    

Jeon Jungkook

Bana söylenen her şeye inandım. Yalan veya değildi. Bilmiyordum. Öyle bir bilinmezlikle gözlerimi açmıştım ki bu ölümüne yabancı gelen yere bana söyleseler ne analtsalar sadece onaylamıştım. Korkuyordum. Normaldi. Hafızamı tamamen kaybetmiş bir şekilde gözlerimi açmıştım ve her şeyi anlattıklarında kabullenmiştim.

Karşımdaki evlendiğim prensese baktım. Onu sevdiğimi söylemişlerdi. Onu sevsem hissetmez miydim? Tamam beynim unutmuş olabilirdi. Kalbim unutmuş olabilirdi. Ama ruhum unutmuş olamazdı. Onu ilk defa görüyormuş gibi hissettiğimden miydi bunlar bilmiyordum.

Onunla yaşadığımız şeyleri anlatıyordu her gün bana. Ben neden gerçekten hiç birini hatırlayamıyorum? Bunların en azından  bana bir şeyler çağrıştırması gerekmez miydi?

—Ve beni ilk beyaz güllerin arasında öptün. Ayrılık getirdiğine inanılan beyaz güller bizim birleştirmişti. Seni yarın oraya götüreceğim dedi.

—Bunu çok isterim. Dedim.

...

Dudaklarıma yapıştığında ona karşılık verdim beyaz güllerin içinde.
...

3 sene sonra

—Yakında kral olacaksin. Ne düşünüyorsun? Diye sordu Gomery. Prensesin abisiydi.

—Neden sen değil de benim olduğumu anlayamıyorum. Dedim.

—Kral bu şekilde istedi dedi.

Hafızamı kaybedeli bir yıl olmuştu. Tek bir şey dahi hatırlamamıştım. Rüyalarıma giren siyah saçlı beyaz tenli kızı görüyordum arada. Ancak genelde unutmamla sonuçlanıyordu.

Ne kendimi buraya ait hissetmiştim ne de karşımdaki eskiden sevdiğim(?) Bu kızı sevebilmiştim. Gittikçe hissizleşiyordum. Beni mutlu edecek hiç bir şey yoktu etrafımda. Ne dünyanin en güçlü varlığı olmam mutlu ediyordu ne de karşımda her şeyi yapmak için çırpınan bu kız.

Üzülmüyordum da. Herkes çok sakin davranıyordu. Hissizleşmiştim. Hiç bir şey hissetmiyordum.

Yarın prensesle evleniyorduk. Böylece 7 krallığın başına geçen bir imparator olucaktım. Kralın son savaşta öldüğü benimse hafızamı kaybettiğimi söylüyorlardı.

Kırmızı şarabı sakince yudumlarken bu hayatı isteyip istemediğimi merak ettim. Eksik hissediyordum. Bir şeyler yarımdı işte. Hatıralarım değildi sorun. birileri eksikti.

...

Evlendiğimiz gece dokunmadım prensese. Üzülmüştü. Yorgun olduğumu söylemiştim.

—Bir şeyler eksik gibi hissediyorum Berlanti dedim.

—Babamı çok severdin Jungkook. Her şeyi ondan öğrendin. Tüm vakitlerimizi beraber geçirirdik. Biliyorsun ben senin eşinim. Önce bana öğretti. Sonrasında birlikte sana öğrettik. Şimdiyse çok güzel kullanıyorsun güçlerini. Dedi.

Güçlerimi doğru düzgün kullanmıyordum ki.

—Onun resimlerine baktığımda bile hiç bir şey hatırlayamıyorum dedim.

—Üzülme sevgilim. Sana yeni anılar oluşturacağım. Hiç bir şey değişmeyecek. Bundan önceki anılarında olduğu gibi bundan sonraki anılarında benimle olucak galaksim dedi.

Gülümseyemedim. Bu güzel iltifatlara karşı bile gülemedim. Dediğim gibi eksikti bir şeyler. Bana bu tavırlar yabancı geliyordu. Evet hafızamı kaybetmiştim ben de sık sık bunu hatırlatıyordum kendime ama olmuyordu işte.

O uyuduğunda yataktan kalkıp bir kadehe şarap doldurdum. Koltuğa oturup pencereden dışarıya bakarken derin bir nefes aldım.

3 sene geçmişti. Koskoca üç sene. Buraya alışmış olmam gerekirdi. Ancak eksik hissetmekten başka bir şey olduğu yoktu.

Bir yudum aldım şaraptan. Boğuluyordum. İstediğim bu değildi. Özlem çekiyordum. Bir şeyin özlemini çok fazla çekiyordum. Birisini unutmuştum. Biliyordum. Hatırlamıyordum evet ancak biliyordum işte.

Söz verdiğim biri vardı. Kaybettiğim biri vardı. Gözümden düşen yaş kadehin içine damlarken bunun ne yaşı olduğunu bile bilmiyordum. Ağlamam için hiç bir neden yoktu. Hem de hiç bir neden.

...

—Benle ilgilenmiyorsunuz kralım dedi Berlanti kucağıma oturup kollarını bana sararken.

Onun beline dolanan kollarım sevgiden dolayı değildi. Sadece yapmam gerektiği için yaptığım bir şeydi.

Dudaklarımız birleşirken Onu her seferinde duygusuzca öptüğümün farkındaydı. Ancak bana karşı sevgisi bunu görmezden gelebilecek karar gurursuzdu.

...

—Kralım sizi görmek isteyen biri var. Hapishanede. Evet biliyorum çok saçma ancak sizin kral olduğunuz duyurulduğunda beri her gün söylüyor. Asla vazgeçmiyor. En azından size iletmem gerek diye düşündüm.

—Kim bu kişi? Diye sordum.

—Kang Bogum. Kendisi eskiden Moon Krallığının gizli ajanıymış. Dedi.
(Soyadını unuttum. Sallıyorum kusura bakmayin.)

—Çıkabilirsin dedim.

O taht odasından çıktığı gibi hapishaneye ışınlandım. Bu kadar ısrar etmesinin bir nedeni olmalıydı. Özgürlüğü için de istiyor olabilirdi elbet. Başka bir şey olduğunu hissetmiştim. Sorgulamaya gerek yoktu.

—Simsiyah düz saçları beline kadar uzanırdı. Diye anlatmaya başladı benim varlığımı hissetmesiyle.

Duvara yaslanırken onu dinlemeye başladım. Ne ben onun yüzünü görmüştüm ne o benim yüzümü görmüştü.

—Bembeyaz teni vardı. İnce kıvrımlı bir beli bol kıyafetlerinin içinden bile fark edilirdi. 168 boylarındaydı. Giydiği topuklularla 175e kadar çıkardı boyu. İnce uzun parmakları vardı. Kıpkırmızı keskin bir enerjiye sahipti. Kontrol delisi bir kadındı. O kadar dominant bir  tarafı vardı ki... daha onun gözlerine bakarken bazen diz çökme isteğiyle dolardık. O çok güzel bir kadındı Jungkook. O kadar güzel bir kadındı ki... ona çok zarar verdin. Onu koruyacağını söyleyip ertesi gün onun güçlerini elinden aldın. O senden kaçıp buralara gelirken onu rahat bırakmadın. Onun sahip olduğu her şeyi elinden aldın sen. Önce ailesini aldin. Sonrasında onun yanında olan kraliçeyi aldın. Sonrasında güçlerini aldın. Sonrasında kalbine sahip oldun. En sonundaysa kendini aldın ondan. Bilmediğin boş bir krallıkta planchette ünvanıyla her gece bir kadının kollarına giriyorsun. Ismini sana vermeyeceğim Jungkook. O kadar muhteşem biri ki bahsettiğim kadın sen dünyanın en güçlü varlığı olan sen bile onun adını bilmeyi hak etmiyorsun. Bense onu senin gibi bir aciz olup unutmadığım için her gece bu hapishanede tanrıya şükür ediyorum. Merak etme Jeon Jungkook. O yakmaya geliyor. Kendini yeniden toparlamayı başardı. Eskisinden daha güçlü. Onu gören herkes dizlerinin üstüne öylece çöküverdiğinde kim olduğunu anlayacaksın o muhteşem kadının.

—Bahsettiğin kişi kim? Dedim nefes nefese ona dönerken.

Nefesim kesilmişti adeta.

—O gelmiş geçmiş en muhteşem büyücüydü Jungkook. Sabret. Geliyor. Senin için geliyor. Senin yaptıklarına rağmen senin için geliyor. Çünkü tanrı sizi bir yarattı. Kaderiniz elbet kesişecekti. Ancak diyorum ya Jungkook. O kontrol delisi biri. Kaderi bile kendi ellerinin kontrolü altında tutmak istediği için tesadüflere bırakmıyor sizin karşılaşmanızı.

Kontrol delisi. Kıpkırmızı keskin enerji. Siyah düz uzun saçlar. Beyaz ten. Şarap rengi ojeler... Adımı öylece basit birinin ağzından bile çıkmasını önemsemeyeceğim kadar önemli detaylardı bunlar.

Magicians ~Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin