✨ on beş

1.1K 132 22
                                    

- 15. Bölüm -

"Uzakta yaşayacağına gidip yanında ölmeli."


Berkin ve Ulaş'ın bana attığı bilgileri son kez tekrar etmek için derin bir soluk aldım. Özellikle detaylı istemiştim çünkü bu göreve fazlasıyla önem veriyordum. Layığıyla yerine getirmek için can atıyordum açıkçası ancak bir o kadar da gergindim. 

Kadın yarı Türk yarı Bulgar'dı. Gözlerinin mavisi Bulgaristan göçmeni olan babaanneme benziyordu zaten, ben maalesef o mavileri değil annemin gözlerini almıştım. Gerçi mavi lensleri taktıktan sonra mavinin beni sert gösterdiğini düşündüğüm için elalarımdan memnundum.

Ortaokulu bitirene kadar Bulgaristan'ın Varna kasabasında hayatını sürdüren Nataliia Petrov, annesi ve babasının ayrılmasından sonra Türkiye'ye gelmişti. İki yıl sonrasında annesi vefat etmiş, anneannesi ve teyzesiyle birlikte yaşamaya başlamıştı. Şimdi hayatta kalan tek akrabası teyzesiydi ancak onunla görüşmüyordu. En azından görüşürken hiç görülmemişti, söylentilere göre ailesi bu evliliğe karşı olduğu için kendisinin akrabalarıyla çok da bir bağı olamamıştı. Ben de eğer sorarlarsa böyle anlatmayı düşünüyordum. Bununla birlikte yılda bir defa Bulgaristan'a gidiyordu, babasıyla arası iyi olmalıydı. Ondan da onu severek bahsetmeliydim. 

32 yaşında, oldukça cesur bir kadındı. Fotoğraflarına bakılırsa vücudunda taşıdığı elbiseler benim normalde tercih etmeyeceğim türdendi. Kırmızı ruju ve incili takıları tercih ediyordu çoğunlukla. 

Yatağımdan kalkıp yeni kurumuş saçlarımdan ellerimi geçirdim ve onları havalandırıp sıkıca topladım. Tel tokalarımın sağlam olduğuna emin olduğumda makyaj masama geçtim. Nataliia'nın tarzını fotoğraflarına baka baka yüzüme yansıttıktan sonra son iş olarak kırmızı rujumu sürdüm. Hafifçe taşan kısımları sildikten sonra siyah, yırtmaçlı ve tüm vücut hatlarımın ortaya çıkmasını sağlayan elbisemi giydim. Bu elbisenin bir de dirseklerime kadar uzanan eldivenleri vardı. Önce inci takılarımı - kolye ve küpelerimi - taktım, ardından peruğumu geçirip ellerimle taradım ve son olarak eldivenlerimi taktım. Ayakkabılarımı giydikten, çantamı aldıktan sonra tamamen hazırdım ve çok farklı görünüyordum. Telefonumdan Nataliia'nın bir fotoğrafını açtım, gerçekten de ona benzemek konusunda iyi iş başarmıştım, kedimle gurur duymadan edemezdim. Bir fotoğrafa, bir aynaya kayarken gözlerim yüzümde kendini beğenmiş bir gülümseme belirmişti.

Ben ekrana hala bakarken Lodos'un aramasıyla gözüm saate takıldı. Artık aşağı inmeliydim, bu yüzden şalımı alarak odamdan çıktım. Eş zamanlı olarak da aramayı yanıtladım.

"Efendim?" diye Bulgarca sorduğumda kaşlarının aldığı şekli hayal edebiliyordum. 

"Neymiş?" diye şaşkınlıkla sorduğunda kahkahamı bastıramamıştım. Evden çıkarken elime anahtarımı alıp kapıyı açtım. Kapıdan çıktığımda topuklarımın tok sesleri yankılanmıştı, bu ses hoşuma gidiyordu. Eminim Nataliia da severdi. 

"Bulgarca söyledim."

"Bulgarca mı biliyorsun?" diye yine şaşkın bir ses tonuyla sorduğunda gülerek kapımı kilitledim. 

"Baba tarafım Bulgaristan göçmeni, babaannemden biliyorum ama sadece birkaç kelime." dedikten sonra asansörü çağırdım.

"Anladım, hazırsan artık gitmemiz gerekiyor. Alaz ve çocuklar, bir de birkaç saatliğine alıkoymak zorunda kaldığımız gerçek Nataliia, bizi bekliyorlar." dediğinde asansör benim katıma ulaşmıştı.

"Hımm... Beni Ertan'ın beklediğini zannediyordum sadece..." dedim cilveli bir sesle. Ses tonu aniden soğumuştu.

"Bekleticem ben şimdi onu da seni de..." dediğinde güldüm ve telefonu suratına kapatarak asansöre bindim. Birkaç saniye sonra apartmandan çıkmış, beni arabasının yanında elleri cebinde bekleyen Lodos'un karşısına çıkmıştım. Beni gördüğünde çatılı duran kaşları ağır ağır yukarı kalktı, kızgın bakışları da aynı ağırlıkta yumuşadı ve ağzı çok hafif açıldı. Hiçbir şey söylemeden ona adımlayan bedenimi süzdü, aramızda mesafe bırakarak durdum ve ellerimi iki yana açtıktan sonra etrafımda döndüm. Lodos hala aynı pozdaydı.

Yıldızlar Sana İstediğinde GülümserHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin