✨ on yedi

1.1K 139 105
                                    

Uyarı: Oy ve yorum yapmayı unutmayın lütfen....



- 17. Bölüm -

"Kelebekleri görmek istiyorsan birkaç tırtıla katlanmalısın."


Bugün hava çok güzeldi, ilkbaharın son günleri olduğundan üzerimde babaannemin ördüğü ince beyaz bir hırka vardı. Tüm pahalı, rengarenk hırkalara bedeldi bu hırka. Bir omzu düşmüştü ama düzeltirken elimdeki boyalardan bulaşır diye ellerimi hiç sürmüyordum. 

Babaannemle yan yana geçmiş, tuvallerimizi önümüze almış resim yapıyorduk. Emir de yanımızdaydı ancak o tuvalini, şövaleye koymayı reddetmişti. Bizim gibi tuvalini karşısında tutmak yerine yere koymuş, bir karşısına bir de çimlerin üzerine yerleştirdiği tuvaline bakarken boynunun ağrımasını yok sayıyordu. İki bacağını tuvalinin iki yanından uzatmıştı. O kadar dikkatsizdi ki, boyalar her yerindeydi. Yanağında lacivert, alnında ise turuncu birer leke vardı. Bu haliyle çok komik görünüyordu. 

Ben, karşımızda duran leylak ağacını ve ardındaki gökyüzünü resmetmeye çalışıyordum.  Tuvalimde acemice çizilmiş bir ağaç, yeşil yaprakların arasından fışkıran mor çiçekler vardı. Üstte açık mavi bir gökyüzü ve tek tük bulut vardı. Mavi renk kurumadan çizmeye çalıştığım için tam beyaz olmamışlardı, kuruduktan sonra üstünden tekrar geçmem gerekiyordu. 

Babaannem bu konuda çok yetenekliydi, ara sıra gözlerim onun resmine kayıyor, benimki de bu kadar benzesin, bu kadar güzel olsun diye onun hareketlerini taklit ediyordum. O çok konsantreydi mesela işine, ben de odaklanmaya çalışıyordum onun kadar. Emir bunu anlamış gibi söylendi.

"Boşuna babaannemi seyretme Meli, onun kadar olamazsın." dediğinde dudaklarımı büzmüş, kaşlarımı çatmıştım. Asık suratımla babaannem ve kendi resmimi karşılaştırdım. Halbuki ben de onun gibi karşımdaki ağacı fırçamın ucuyla ölçüyor, ölçerken tek gözümü kapatıp fırçanın ucunun kapladığı yer kadar çiziyordum nesnelerin boyutlarını. Paletimde tonları karıştırıp tuvalin kenarında deniyordum istediğim ton olmuş mu diye. Minik minik çizmeye, detaylara dikkat etmeye çalışıyordum.

Emir biraz acımasızdı, kuzenim olarak beni desteklemeliydi.

Umursamıyormuş gibi görünerek Emir'e döndüm. O karşısındaki bahçeye uçurtma uçuran bir çocuk eklemişti. Benden beter haliyle beni eleştiriyordu, gerçekten komikti. Kıkırdadım. Bana döndüğünde "Neye gülüyorsun Meli?" diye sordu. 

"Sen kendi resmine baksana, çocuk mu çiziyorsun yengeç mi belli değil. Çocuğun her tarafı turuncu olmuş." diye söylendim.

"Mutant Japon Balığı o." dedi ve kendi kendine güldü. Bu sefer ben gülememiştim.

"Mutant ne demek ya?" diye sordum, benim bilmediğim bir kelimeyi bilmesi sonucu onu kıskanmıştım, o kadar kitap okuyordum. Mutant kelimesini nasıl benden önce öğrenmişti? Kelimeleri ona kaptıramazdım. 

"İşte böyle normal olmayan gibi bir şey herhalde." dediğinde çatılan kaşlarım yerlerine döndü. Omzumun üzerinden hala ona bakarken, evimizin ön tarafının bir kısmını görebildiğim bir konumda olduğumdan, arabasından inen annemi gördüm. Suratında bir kere olsun gülümsemeye dair iz göremediğim kadın, mutsuz ama güçlü adımlarını eve yöneltmişti. Bizim burada olduğumuzu fark edebiliyor olmalıydı. Ben onu görüyorsam o da beni görebilirdi.

Yıldızlar Sana İstediğinde GülümserHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin