(Sudenur'dan)
"Ah be ne çabuk sabah oldu!" Sinirle kendimi çadırdan dışarı attım. Ceren de beni uyandırmayı başardığı için kendiyle gurur duyuyordu. Hemen elimi şu kovasına daldırdım ve yüzüme şu çarptım. İyice ayıldığımı düşündüğümde ise salatalık doğrayan Ceren'e döndüm.
"Eee ben ne yapayım?" Hiç kafasını kaldırmadan konuştu.
"Beyzaların ve Sudenazların olduğu çadırdakileri uyandır. Zaten diğerleri ters tarafta kalıyor onları ben uyandırırım."
"NE YA ORAYA KADAR YÜRÜYECEK MİYİM!" Diye patladım. Ama o hiç takmadan konuşmaya devam etti.
"Sabah sporu olur. Hem zaten kilo da almışsın."
"Ha ne-" Elim havada kaldığı zaman bunu beni gaza getirmek için söylediğini anladım. Ve başarmıştı da. "İyi be!"
Ağzıma bir tane salatalık attım ve nehir tatafına yürümeye başladım. Önce Sudenaz ve Midoriya'nın çadırına bakacaktım çünkü daha yakın.
"Haydi lanet olası uyku bağımlıları uyanma vakti!" diye bağırdım çadıra doğru giderken. Önceden bağırdım ne olur ne olmaz şimdi kötü bir anda yakalarım tövbe!
Ses gelmediğini ve hala uyuduklarını düşünerek çadırın kapısını sonuna kadar açtım. Çadırın en köşesine sinmiş Midoriya gözüne gelen güneş ışığıyla söylenmeye başladı.
"Sudenaz sana benden önce kalkma demiştim!" o sırada çadırın diğer bir köşesinde yorganın içinde top gibi olmuş Sudenaz'dan da isyanlar geldi.
"Gerizekalı sence ben kendim isteyerek uyanır mıyım!?"
Ellerimi çırptım. "İkinizi de ben uyandırdım şimdi ikiniz de kalkıyorsunuz." İkisi de hiç pozisyon değiştirmeden, kılını kıpırdatmadan yatmaya devam etti. Kime diyorum ki zaten.
"UYANIN HADİ MARŞ MARŞ!"
"Ne bağrıyon be!" Sudenaz parmak uçlarından bana hafiften sular sıçratarak beni çadırdan uzaklaştırdı. "Uykum var."
"Bakın eğer hemen kalkmazsanız Bakugou ile kendim baş etmek zorunda kalacağım. Ben canımı yolda bulmadım. Kardeşiyim ve bizzat biliyorum beni şuracıkta ki suda boğar!"
İlk çadırdan kalkan uykulu gözlerini ovuşturan Midoriya'ydı. Ama Sude hala uyanmıyordu. Ellerimi göğsümde birleştirdim ve tehdit ederek konuştum.
"Bunu sen istedin!" Tam ağzımdan çıkan bu lafları hafif katılaştırarak elle tutulabilir yumuşak bir hale getirdim ve elimle şekillendirmeye başladım. Değişik bir sopa gibi bir şey olmuştu ama adı üstünde ses değil mi?
Hızla sopayı yere vurdum ve sew çok büyük bir kuvvetle titreşmeye başladı.
"BUNU SEN İSTEDİN!"
"Ananı!" Sude yanı başındaki güçlü sesle korkuyla kendini çadırdan attı. Ne zannetti bilmiyorum ama korkudan tir tir titrediği kesindi. Zorla da olsa uyandırmıştım.
"ALLAH BELANI VERSİN SUDE ÖDÜM BOKUMA KIRIŞTI!" Ben onun tepkilerine kahkahalar atarken Midoriya canını kurtarmak için olay mahalinden uzaklaşmıştı. Ve şimdi üçümüz Sudenaz'ın hafif küfürlerini duya duya diğer çadıra varmıştık. Elimle o ikisini öne ittirdim ve tekrarladım.
"Canımı yolda bulmadım." Midoriya korkuyla başını çevirdi.
"Sanki ben buldum da!" Sudenaz ise hiç bir şey demeden benim arkama sindi.
"O çadıra hayatta bakmam."
"Bakın ne diyeceğim." Dedim ellerimi çırparak. "Beraber bakalım. Sonuçta üçümüzün de aynı anda ağzına sıçamaz. Zaten Beyza da var." Sude ve Midoriya önce birbirlerine onaylayıp onaylamadıklarını merak eden bir bakış attılar. Sonra ise bana dönüp başlarını olumlu bir şekilde salladılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunrise Of Heroes
FanfictionBir anime dünyasına ışınlandığını düşünsene. İşte tam bu olay bu kitapta gerçekleşiyor. Bu kitapta baş rol sen olabilirsin. İstediğin kişi olabilir, istediğinle aşk yaşayabilirsin. Hadi gel ve beraber kendi anime evrenini kuralım. Açıklama yok sadec...