"Anne kar yağıyor!" bana doğru heyecanla koşan küçük kıza baktım ve duvara toslamadan önce elimi önüne koyup kucağıma aldım. Kucağımdaki küçük ile ağır adımlarla pencerenin yanına kadar yürüdüm ve pencereden daha iyi bakmasını sağladım. "Anne oynamak istiyorum!"
"Saat çok geç oldu..." soğuktan kızarmış burnunu elimle sıktım "...amaa küçük yaramaz erken yatarsa sabah oynayabilir." onu gıdıkladığım sırada kucağımdan atlayarak kaçmaya başladı. "Şimdi oynamak istiyorum!" elimle karnımı tutarak ağır adımlarla peşinden gittim ve karnından yakaladım. "Yarın misafirlerimiz geliyor erkenden yatmazsan seni ölene kadar gıdıklarım." dedim ve sanki masallardaki kötü canavarmışım gibi elimden tekrardan kaçan yaramazı kovalamaya başladım.
"Sude koşturma!" salondan gelen uyarı sesiyle bir kaç adım tökezledim. "Oyun oynuyoruz işte!" diye beni duyabileceği şekilde bağırdım.
"Annem beni yakalayamadı! Yakalayamadı!" mutfaktan gelen bir başka sesle gözlerimi devirdim ve koridordan mutfağa geçen kapıdan hızla geçerek küçük kızı arkadan yakalayarak kucağıma aldım. "Bu sefer kaçamazsın."
"Yaaa! Bırak beni." Kafamı muzipçe bunun mümkün olmayacağını belli ederek salladım ve adımlarımı üst kata yönlendirdim. Odaya girdiğimde afacanı deniz kabuğunu andıran süslü yatağın içine bıraktım ve koltuğun üstündeki ayıcığı alıp ellerine koydum.
"Uykum yok."
"Eğer uyursan yarın sana bir sürü arkadaş gelecek." anında duyduğum çakma horlama sesleriyle gece lambasını açtım ve İwasaki'nin alnına ufak bir öpücük kondurarak odadan çıktım.
"Son bir kaç hafta koşuşturmaman gerektiğini söylediğimi hatırlıyorum." merdivenin başındaki şahısa gözlerimi devirdim.
"Bir şey olmaz." merdivenlerden yavaşça inmeye başladığımda gözlerini gözlerimden ayırmadan konuştu.
"Sana bir şey olmaz belki ama karnındakini de düşünsen?" mutfağa adımlarken bağırdım."Düşünüyorum zaten! Bir şey olsa hissederim." yanımda bitti.
"O yüzden iki kere düşük tehlikesi geçirmiştin?"
"Sussana bir ya!" bir az daha konuşursa elimdeki kahve kavanozunu yüzünde parçalayacaktım. Ya da dur kavanoza yazık. Uzanamadığım dolaptan aldığı fincanı yanıma koyarken alçak bir ses tonuyla konuştu.
"Beni de anla endişeleniyorum işte." gülümsedim.
"Bu sekiz ay boyunca bir şey olmadıysa bence fazla endişelenme." parmaklarıyla bir kaç bir şey hesapladığında beceremeyip bana döndü. "Ne kadar olmuştu?" tavana bakarak konuştum.
"Bu gün ayın kaçı?"
"Otuzu." parmaklarımla üç beş bir şey hesapladım.
"Yaklaşık bir iki hafta falan kaldı galiba." diğer fincana da kahveyi koyduktan sonra çaydanlığı alarak fincanlara dökmeye başladım. İzuku kendi kahvesini alarak salondaki ikili koltuktan birine geçtiğinde ben de hemen yanına oturarak sıcacık battaniyenin altına sokuldum. Televizyonda tek sezonluk bir animenin son bölümü oynuyordu.
"Bu çocuk niye Azrail gibi sopa taşıyor?" İzuku'nun tepkilerine kahkaha atıyordum.
"Onunla adam öldürüyor." yüzünü buruşturduğunda önüme döndüm. Ama saniyeler geçmeden yine sessizliği bölmüştü.
"Peki niye her tarafı sargılı?
"Çünkü yandı." tekrardan yüzünü buruşturdu.
"Tipsiz."
"Bence çok yakışıklı."
"Kız da güzelmiş."
"Ne dedin lan sen?" sinirle ona baktığımda kahkahasını zor tutuyor gibi görünüyordu. "Seni pirenaların önüne atmak istiyorum!" diye tıslayarak önüme döndüm. O kahkahalarla gülerken kumandaya uzanmaya çalıştım. Ölümlerini görüp de ağlamak istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunrise Of Heroes
FanficBir anime dünyasına ışınlandığını düşünsene. İşte tam bu olay bu kitapta gerçekleşiyor. Bu kitapta baş rol sen olabilirsin. İstediğin kişi olabilir, istediğinle aşk yaşayabilirsin. Hadi gel ve beraber kendi anime evrenini kuralım. Açıklama yok sadec...