Bölüm 27

1.5K 173 91
                                    


Doğan Cüceloğlu, Psikolojinin Temel Kavramları kitabında stresten "bireyin fizik ve sosyal çevredeki uyumsuz koşullar nedeniyle, bedensel ve psikolojik sınırlarının ötesinde harcadığı gayrettir." şeklinde bahsediyor. İnsan bedeni her zamankinden farklı bir ortama girdiğinde ya da olağan düşüncelerden farklı düşünceler zihninde yer edindiğinde bazı tepkiler verir. Cüceloğlu'na göre bedenin ve psikolojinin sınırlarının zorlanması olayı bana göre de gerçekti.

Stres anlarında her insanın verdiği tepki değişiklik gösterirdi. Kimi stresten tırnaklarını kemirir, kimi parmaklarını çıtlatır, kimi ise stresten karın ağrısından mahvolurdu. Bana bunlardan hiçbiri olmuyordu. Stres anında bedenim bir heykel kadar cansız oluyordu. Tıpkı şu an olduğu gibi.

Durumların değişme hızına ben mi yetişemiyordum yoksa her şey çok mu hızlı gelişiyordu, anlayamıyordum. Günün ilk saatlerinden beri zorladığım cılız bedenim bana dur artık diye yalvarıyordu. Tüm bedenimi rahatlatacak sıcak bir duşa ve uykuya ihtiyacım vardı ama bulunduğum ortam bana bunu ancak rüyamda göreceğimi gösteriyordu.

"Can evi mi beğenmedin? Tam olarak ne hoşuna gitmedi?"

Osman hoca gerçekten sorunun ne olduğunu anlamak için yüzüme bakıyordu ama ben asıl sorunu nasıl açıklayacağımı bilmiyordum.

Evi beğenmiştim, eve bayılmıştım ama sorun sol çaprazımda oturan insanlardı. Ben tanıdık tep bir yüz dahi olmasını istemediğim halde hayat sanki benimle dalga geçiyordu. Koca şehirde başka ev hatta başka daire yokmuş gibi gerçekten de Enes ve İlke'nin kaldığı karşı daireyi mi bulmuştuk? En küçük sorun bile bizi rahatsız edecekti ve ben Diego'yu buraya biraz olsun rahat etmesi için getirmişken böyle bir ortamın içine düşmesine izin veremezdim.

"Ev çok güzel." Bahane olarak bir şeyler sunabilmek için gözlerimi evde dolaştırdım. Kocaman bir salonu vardı ve salonun bir duvarı tamamen camdı. 14.katta olmak beni rahatsız eder sanmıştım ama yanılmıştım. Yüksekte olmak şehirden soyutluyordu. Yaşama yukarıdan bakmak hoşuma gitmişti. Hatta evi tutsaydık en seveceğim köşeyi bile belirlemiştim. Camların tam yanına konulan küçük koltuklar zamanımın çoğunu sadece boş boş oturmak isteyeceğim kadar güzeldi.

Gözlerimi oradan çekip yanımdaki koltukta oturan Diego'ya baktım. Onun gözleri Enes'teydi. Onu tanıdığını biliyordum. Piramitte yaşadıklarımıza çok yakından tanık olmuştu. Enes onu tanımasa da Diego onun bana nasıl davrandığını biliyordu. Sırf bu yüzden bile sorun çıkabilirdi ve ben sorun kelimesini duymak bile istemiyordum.

"O zaman sorun ne? Hiç kaçırmamanızı öneririm. Genelde bu sitedeki evler boş kalmıyor. Abim için yardımcı oldum size. Yoksa çoktan başka kiracılar hazırdı." Ev sahibi de böyle konuştuğunda iyice içinden çıkılmaz bir duruma gelmiştim. Diego ne konuştuğumuzu anlamasa da gerildiğimin farkımdaydı. Koluma saniyelik dokunduğunda ona döndüm.

"Bence de Can. Burası gerçekten çok güzel bir site. Seveceğinizden eminim."

İlke'nin sesini duyduğumda Diego'dan gözlerimi çektim. Enes ve İlke ısrarla evlerine gitmek yerine bizim ne karar vereceğimizi bekliyorlardı. Enes hiç konuşmamıştı. Onun da bir an önce burdan kurtulmak istediğini anlatabiliyordum. İlke ve onun beraber yaşaması da oldukça garipti. Demek ki bazı şeyler değişmişti.

"Kararı tek başıma alamam. Arkadaşımla konuşmak için izin isteyebilir miyim?"

Osman hoca tabii dercesine kafasının salladığında ayağa kalkıp Diego'yu kaldırdım. Ne olduğunu anlamasa da bana anında uymuştu. Evi biraz önce dolaştığımız için mutfak olduğunu öğrendiğimiz yere doğru yürümeye başladım.

PURGATORY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin