Bölüm 2

3.4K 342 316
                                    

Kıyafetlerimi katlamayı ilk öğrendiğimde neden bunu yaptığımızı merak etmiştim. Çünkü benim için gereksiz olan bu eylemin annem için önemini kavrayamıyordum. Hafızamı zorladığımda hatırladığım anılar yüzümü güldüren nadir şeylerdendi. Okuldan gelip ceketimi yere attığımda annemin bana bakışını hatırlıyordum. Ceketimi almamı söylemezdi ama ben yapmamı istediğini anlardım. Gözlerim yurt odasında yatağım yanına attığım spor ceketime kaydı. Dün dışarıdan geldiğim an atmıştım. Düzeltemediğim bazı davranışlarım vardı. Dağınıklığımı toplamamı söyleyen annem olmadığında açığa çıkan kişiliğim düzensizdi.

Eğilip ceketi alıp bize verdikler küçük dolabın içine attım. Ceketi bavuluma koymama gerek yoktu. Çünkü Meksika yılın bu zamanlarında onu giymek için çok sıcak olurdu. Kazı çalışmalarının olacağı ve benim bütün zamanını orada geçireceğim bölge ülkenin çöle yakın noktasındaydı. Bu yüzden yanıma aldığım kıyafetlerin çoğu ince kumaşlı gömlekler ve pantolonlardı.

1 ay önce Osman hocayla yaptığımız konuşmadan sonra sık sık onu ziyaret etmiştim. Bu süreçte bana yapmam gereken yazıların başlıklarını vermişti. Okul gezisi 1 ay sürecekti. 1 ay boyunca onlar Meksika'nın altını üstüne getirirken ben hayatta yapmaktan en çok keyif aldığım şeyi yapacaktım. Kalabalıktan uzaklaşmak bu gezinin en güzel yanıydı. Görmeyeceğim yüzler özlemle anamayacağım kadar değersizlerdi.

Küçük bavulu kapatırken odaya giren bedene baktım. Yurttakiler okulun bitmesiyle çoktan çıkışlarını yapmışlardı ama benim gibi olanlar hala yurttaydı. Bunlardan birinin de beni geçen sefer tuvalette sıkıştırıp neredeyse burnumu kıracak olan çocuktu. Neden bizim odada olduğunu bilmiyordum ama onun da elinde gördüğüm bavulla tahminimin doğru olmamasını umdum. Ne yazık ki umut o an vadesi geçen kart gibiydi.

"Osman Hoca seninle gelmemizi söyledi. Acele et."

Osman Hoca'nın bana bahsetmediği bu emrivakinin sebebi neydi bilmiyordum ama hissettiğim küçük heyecan çoktan uzaklaşıp gitmişti.

Osman Hoca dün akşam beni arayıp havaalanına bırakacağını söylemişti. Bu çocuğun gelme sebebi de bu olmalıydı. Üst sınıfım olduğunu tahmin ettiğim bedenini inceledim. Uzun boyu ve sakallarıyla yaşından büyük duruyordu. Dışarıda görsem ona asla üniversite öğrencisi demezdim. O gün suratımı musluğa vurduğunda kişiliğini de öğrenmiştim.

"Sen de mi Meksika'ya geliyorsun?"

Sorumun cevabını memnuniyetsiz yüzü verdiğinde ben de suratıma aynı ifadeyi oturttum. Bu yolculuk gittikçe kötüleşiyordu.

"Bitirme ödevimi bu gezi belirleyecek."

Üzerime doğru yürüdüğünde bavulumun sapını sıkıca kavradım. Korktuğumu belli etmemek en doğru hareket olurdu.

Yakamı tutup kendine doğru çektiğinde gözlerini yüzüme doğrulttu. Sinirli bir yapısı olmalıydı. Çünkü ben sinirlendirecek bir şey yapmamıştım.

"Senin o ukala burnun işlerime karışmasa iyi eder. Yoksa favori öğrenciliğin yerini utanç kaynağı olarak yer değiştirir."

"Bunu yarış olarak görmek senin problemin."

Yakamı daha sıkı kavradığımda üzerimdeki tişört kırışmıştı. Çatılmış kaşlar onun için bu yolculuğun ne kadar önemli olduğunu öne çıkarıyordu. Tahminlerime göre de eğer bu geziden ilginç bir kazı bulmazsa asla mezun olamayacaktı. Bu durum keyfimi yerine getirmişti ve asla kötü hissetmiyordum.

"Kendini çok iyi sanıyorsun,değil mi?"

"Sen öyle diyorsan."

Bedenimi ittiğinde masanın kenarına çarpan sırtımla acımı belli etmemek için dudağımı dişledim.

PURGATORY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin