Bölüm şarkısını ekleyemedim nedense.
Lorde-Yellow Fricker BeatKaranlık ve yalnızlık çok yakın iki dosttur. Yalnızlık insanın aklına gece vakti gelir. Gün ışığında herkes güzel ve iyi gelir ama gece çöküp gölgen bile seni terk ettiğinde en yakın iki arkadaş buluşur. Karanlık, yalnızlığın en büyük besleyicisidir. Birbirlerine güç verirler ve insanın içi içini yer. Karanlık korkusu denilen Niktofobi belki de böyle başlar çoğu insanda.
Niktofobi bir psikolojik rahatsızlıktır. Karanlık fobisi olan insanlar ışıksız bir ortamda bir saniye bile durmaktan çekinirler. Göremedikleri her şey onları delicesine korkutur. Bu yüzden geceler en nefret ettikleri zamandır. Ay onların en büyük dostudur ama ayın olmadığı zamanlar işte asıl işkence o an başlar.
Gökyüzünden yaratılıştan itibaren birçok olay olur. Güneş tutulması bunlardan en bilinenidir. Ancak çoğu insanın bilmediği çok nadir yaşanan bir olay var. İnsanlığın yüzyıllar önce sebebini hiçbir mantıklı sonuca dayandıramadığı bu olay hep korku verir. Aslında günümüzde astronomi bilimi sayesinde çok basit bir şekilde açıklanan Kara Ay yüzyıllar önce insanların başka şeyler düşünmesini sağlıyordu.
Kara Ay olduğu gün insanlar bunun Tanrı'dan bir işaret olduğuna inandı. Onlara göre Tanrı onlara ceza veriyor ve onları karanlıkla cezalandırıyordu. Meksika'nı bu küçük köyünde yılların ve teknolojinin bir önemi yoktu. Buradaki insanlar hala atalarının geleneklerine bağlıydı. Bu yüzden yanımdaki Manu'nun ne kadar stresli olduğunu hissedebiliyordum.
Kafalarımıza taktığımız ışıklar yüzünden onun yüzünü net bir şekilde göremiyordum ama nefes alış verişini duyabiliyordum. Bulunduğumuz durum biraz karışıktı ve sanırım en başından anlatmak en mantıklısıydı.
Yaptığımız büyük konuşmadan sonra daha fazla orada durmak istemediğimi söylemiştim ve Güneş Piramitinden ayrılmıştık. Oradan çıktığım zaman kafam pek yerinde değildi. Öğrendiğim gerçekler kafamı çok karıştırmıştı. Manu beni köye getirdiğinde etrafındakileri idrak edemiyordum. Aklımda dönüp duran tek bir isim vardı. Diego'dan başkasını düşünemiyordum.
Osman Hoca'nın beni güzel bir şekilde azarladığını net bir şekilde hatırlıyorum. Nasıl onları çölde o şekilde bırakıp gittiğim hakkında epey fazla konuşmuştu. Ona karşı hissettiğim mahcubiyet o kadar da önemli değildi o an.
Köyün çıkışında bir yere karavanı park ettik. Yerleştirildiğimiz an Manu beni bırakıp bir anda ortadan kaybolmuştu. Sabah olduğunda Osman hoca ve Ozan'la birlikte reisin evine gitmiştik. Reis bizi gördüğüne hiç mi hiç mutlu olmamıştı. Yüzündeki ifadeyi iyi saklıyordu ama ben yaptığı tüm pislikleri öğrenmiştim. Pedro'yu yanında gördüğümde çocuk yüzüme bile bakmadı. Babasının ona nasıl kıyacağını hala anlayamıyordum. Lanetten bu kadar mı çok korkuyorlardı?
Reisin evinden çıktıktan sonra yanımıza diğer arkeologlar Marco ve Neri bize kazı alanına kadar eşlik etti. Gece karanlıktan hiçbir şey görememiştim ama kazı alanında bazı değişiklikler vardı. Önceden sadece kazı alanı etrafımda bir çit vardı ama şimdi Güneş Piramitinin etrafı en az 3 metre dikenli telle çevrelenmişti. Sebebini sorduğumuzda kimsenin içeri girmeye izni olmadığını söylediler. Yaşanan olaylardan sonra devlet yasak koymuştu. Osman hoca bunu öğrendiğinde Ozan ve beni orada bırakıp başkanlığa gitmek için köyden ayrılmıştı.
Ozan'la kalmak en son istediğim şey olduğu için ben de Manu'nun yanına gitmiştim. Ozan'ın ne yapacağı umrumda bile değildi.
Ertesi gün Manu gece vakti beni uyandırmış ve plan hakkında konuşmuştuk. Aklıma bir türlü yatmayan plan hakkında. Şimdi de planın ilk adımını gerçekleştirmek için yola çıkmıştık.