Tarih boyunca vahşet diye adlandırılacak hatta tek bir kelimeyle bile anlatılamayacak kadar berbat olaylar yaşanmıştır. Dünyanın sonuna adım adım yaklaştığımız yıllarda binlerce kötü olay yaşanıyor olsa da eskilerin de yenilerden hiçbir farkı yoktu. İnsanları din adı altında saygı duydurmaya ve hükmedilmeye zorlanmanın meşhur olduğu 13.yüzyılda, din adamı olan Papa 9.Gregory oldukça yobaz ve saçma sapan inançları olan bir adamdı. Normalde çok da tehlikeli olmayan bu adam, dini kendine alet etmiş ve otoritesini insanları üzerine kurmuştu. Bu öyle bir otoriteydi ki bir gün şu cümleleri kurduğunda kimse ona karşı çıkmadı; ''Kediler şeytandır, onları öldürün.'' Dediği yapıldı. Birkaç Aritokratın kedisi dışında bütün kediler öldürüldü. Kedilerin ölmesi farelerin çoğalmasına sebep oldu. Farelerin çoğalması ise yüzyılın hastalığı vebadan 75 milyonun ölmesine. Yani kedi nefreti yüzünden bir adam 75 milyon ölüme sebep oldu.Bu olayı hatırlamak her zaman içimi ürpertiyordu. İnsanları küçümsememem gerektiğini bir kez daha anlıyordum. Tek bir fikir, milyonlarca yıkıma neden olabilirdi. Bu yüzden attığım her adımda önce düşünmeye önem gösterirdim. Çünkü günün sonunda benim yaptığım tek bir hata başkalarını etkileyebilirdi.
Hep mantık insanı olduğumu savunurdum meğer sadece duygularım hiçbir zaman mantığımın önüne geçmediği içinmiş. Biraz mantıklı düşünebilseydim eğer Diego'yu Türkiye'ye getirmenin çok yanlış bir karar olduğunu bilirdim. Ne yazık ki bunu yaparken aklım da fikrim de onun kendime yakın tutmaktı. Tutmuştum da.
''Şimdi uçaktan indim, hocam. Okula geçmeden önce küçük bir işim var.'' Gözlerim hiç de küçük olmayan işin üzerinde dolaştı. Etrafına attığı meraklı bakışlar yüzünden beni fark etmemişti.
Üzerinde ismimim yazdığı bavulumu konveyör bandından aldım. Telefonu başımla omzuma sıkıştırdığım için iki elimi de kullanabiliyordum. Telefondan gelen sesi duyduğumda telefonumu tekrar elime aldım.
''Zaten seni çok tutmayacağım. Dikkatli gel.'' Osman Hoca hiç de hasta olmayan bir sesle telefonu kapattığında telefonumu cebime koydum. Gelen tanıdık bavulu da aldığımda Diego'ya uzattım. Yaptığımız şeye hala inanamıyordum. Onu hiç bilmediği bir ülkeye peşimden sürüklemiştim. O gün aldığım mesajla hemen Ozan'ı aramıştım ve bana durumu anlatmıştı. Osman hoca ile gittikleri çalışmada Osman hoca aniden fenalaşmıştı ve hastaneye kaldırmışlardı. Tüm bunları bana haber vermek isteseler de bana ulaşamamışlardı ve beni almadan Türkiye'ye dönmüşlerdi.
''Kiminle konuştun?'' Etrafımızdaki yüzlerce insanın kullandığı dilden tamamen farklı sözcükleri duyduğumda gülümsedim. Burası sanırım ilk defa bana böyle hissettiriyordu. Çünkü bu sefer yanımda o vardı.
''Osman hocayla. Seni bir otele yerleştirdikten sonra okula gitmem lazım.'' Bavullarımızı aldığımız için insan kalabalığında daha fazla durmak istemediğim için adımlarımı havaalanının dışına yönlendirdim. Saatler süren yolculuk sersem gibi hissetmeme neden olmuştu ama okula gitmek zorundaydım.
''Beni yalnız mı bırakacaksın?'' Diego aniden yürümeyi kestiğinde ona baktım. Piramitten kurtulmasından sadece 3 gün geçmişti. Konsolosluktan vize alır almaz gelmiştik. Meksika'dan ayrılmadan önce de Manu ile tartıştığı için morali oldukça bozuktu. Uçakta tek kelime çıkmamıştı ağzından. Manu ona bu yaptığının çok saçma olduğunu söylemişti ama Diego ona karşı çıkmıştı. İkisinin arasında yaşanan bu tartışmanın sebebi olmak çok rahatsız ediyordu. Belki de Manu haklıydı. Gerçekten büyük bir hata yapıyor olabilirdim.
''Hayır. Sadece birkaç saatliğine. Hemen geri döneceğim.'' Kafasına geçirdiği kapüşonu indirdim. İnsanlardan çekindiğini biliyordum. Kalabalık ortamlarda saklanıyordu. Yüzünü kimsenin görmesini istemiyordu.