Bölüm 4

2.5K 310 290
                                    


Gerçekleştirilmesi imkan dahilinde olmayan,olanaksız. İmkansız kelimesinin sözlük anlamı tam olarak buydu. Hayatında yaşanması imkansız olan olaylar görmüş ben,bu akşamın karanlığında yine imkansız bir şey yaşıyordum.

Bugün imkansızlığı düşünmeyi kesmekti. İnsan düşünmeyi durduramıyordu. Durdurmanın bir sırrı olsaydı öğrenmek için elimden geleni yapardım. Çünkü beynimin içinde bir sağa bir sola hareket eden kelimeler beni eskiyi düşünmeye itiyordu. Duyalı 2 saati geçen kelimeler hala etkisini ilk saniyedeki gibi gösteriyordu. El Criatura Maldita,benim çocukluk korkularımdı. Ancak şimdi anlıyordum ki etkisini hiç yitirmemişti.

İlk duyduğum zamanı belli belirsiz hatırlıyordum. Köye en yakın kasabada gittiğim okulda arkadaşlarım vardı. Gerçekten sevdiğim çocuklardı. Beni aralarına almaları zor olmuştu ama başarmıştım. Her anımızı birlikte geçirirdik. Ailem izin verirse eğer çok şanslı günümdeysem onlarda yatıya kalırdım. Uyumadan önce konuştuğumuz,daha doğrusu bana anlattıkları hikayelerde hep bu isim vardı. El Criatura Maldita,yüzyıllar boyunca korku hikayelerinin bir numaralı ismi olmuştu. Kana susayan bu yaratığın bir zamanlar insan olduğu söylenirdi. Yaptığı bir şey onu lanetlemişti. Bu lanet onu canavarlaştırmıştı. Sivri dişleri,insanın eklemlerini ayıracak kadar güçlü pençeleri vardı. Kan kırmızısı gözleri her şeyi görür keskin kulakları her şeyi işitirdi.

Görüntü gözümün önünde belli belirsiz canlandığında hiç görmediğim bu varlığın beni nasıl bu kadar etkilediğini bilmiyordum. Kurgusal bir karakterin gerçek olabileceğini 13 yaşımda bırakmış olmam lazımdı. Adını duymam bile beni deli ediyordu.

Ramon'un neden bunu söylediğini anlayamıyordum. Çocukları korkutmak için oluşturulan bu varlık neden yaşlı bir adamın dilindeydi? Turistleri korkutuyor olabilirlerdi. Yaşanan cinayetlerin sonucunu buna bağladıklarını görmek garipti. Çok akıllı insanlar değillerdi ama inandıkları şeyler bazen can sıkıcı olabiliyordu. Tanrılarına ve özellikle kazı alanındaki tapınağa çok bağlılardı. Bir şeye bu derece bağlanmak bence akli sağlıklarını bozuyordu.

Telefonumdan saati kontrol ettikten sonra herkesin uyuduğuna kanaat getirip yavaşça yattığım yerden kalktım. Aynı odada yattığım Arda ve Ozan uyuyorlardı. Diğer odalardan da ses gelmediğine göre onlar da yatmıştı.

Ozan ve ben kaldığımız eve geldiğimizde diğerleri Marco'nun getirdiği yiyecekleri yiyorlardı. Enes ve diğerlerinin mızmız hareketleri hala devam ediyordu. Hepsinin isimlerini öğrenmiştim. İlke'nin yanındaki sessiz kızın adı Beren'di. Kıyafetine çok önem veren bir kızdı. Bunu nasıl anladığıma gelirsek de gün içinde 3 kez kıyafet değiştirmişti. Ben ise hala kot pantolon ve sarı,uzun converse giyiyordum. Evden çıkmadan önce tişörtün üzerine geçirdiğim kapüşonlumla sessizce kapıyı kapattım. Çantamı almadığım aklıma gelince alnıma vurdum. Fener ve diğer şeyler çantamın içindeydi.

Adımlarımı tekrar eve geçirip kapıyı yavaşça açarken bu kadar salak olduğuma inanamıyordum. Diğerlerinin hala uyuduğunu görünce sırt çantamı aldığım gibi omzuma taktım. Küçük masanın üzerinde gördüğüm meyveleri de çantaya attım. Akşam pek fazla yememiştim. Tekrar evden çıktığımda bu sefer bir şey unutmamıştım.

Kapüşonumu başıma geçirip büyük adımlar atmaya başladım. Köy sessizliğe bürünmüştü. Karanlığı sadece ay ışığı aydınlatıyordu. Toprak evlerin camlarından zayıf mum ışığı belli oluyordu. Adımlarım benden bağımsız ezbere bildiği yere ilerliyordu.

Yaptığım şeyin sorumluluğunu almak istemiyordum. Buraya kadar gelmişken orayı görmeden gitmeyecektim. Ertesi sabah gitmek zorunda kalacağımız için kim bilir burayı tekrar kaç yıl görecektim? Bu yüzden pişman değildim.

PURGATORY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin