İnsanları gerçekten anlayamıyordum. Çok insan tanıdığımı hiçbir zaman söyleyemezdim ama tanıdığımı sandıklarım vardı. İnsanları analiz etmeyi,kişilikleri hakkında tahminde bulunmayı ve uzaktan izlemeyi severdim. Sebebi ise uzaktan zararsızlardı.
Ozan'ı da izlemiştim. Her zaman sinirli olmasının sebebini bir olaya bağlayabilirdik ama insanlar zarar vermesini hiçbir sebebe bağlayamazdık. Şiddetin sebebi olmazdı. Şiddet karşındaki insanın yaşam hakkını ve özgürlüğünü kısıtladığın anlamına gelirdi. Bazıları şiddete hayvansal bir dürtü derdi ama söyleyin bana hangi hayvan bir kadını çocuğunun karşısında boğazından bıçaklayarak öldürürdü?
Hiçbiri.
Şiddetin türü de olmazdı. Daha az veya daha çok diye de sınıflandıramazdık. Şiddet yanlıştı. Ozan bunu anlayacak biri değil miydi, bilmiyordum. İnsanları hayatıma alırken seçebilme şansım olsaydı asla onu istemezdim. Yurt tuvaletinde bana yaşattığı duyguları çok net hatırlıyordum. Kendimi çaresiz hissetmiştim. Buna dur diyememek gururumu çok incitmişti. Burnumdan akıp giden kanların acısını hissetmemiştim bile. Sadece zayıf olmak canımı sıkmıştı ama hayır bu zayıf olmak değildi. Şiddet ve zorbalık görmüş insanlar zayıf değildi. Biz sadece kendilerini ancak böyle güçlü gören insanlar yüzünden bunları yaşıyorduk. Ancak onların bilmediği bir şey vardı. Her zaman daha güçlüsü olurdu.
Ozan'ın da iki gündür devam eden ruh halinin sebebi buydu. Kendinden güçlü biriyle karşılaşmıştı. Tabii onun güç dediği şey tamamen fizikseldi. Yoksa ben Ozan gibi birinden çok daha güçlüydüm. Kendimi övmek değildi bu. Tamamen doğruydu.
Diego'yla karşılaştığımız günden beri Ozan ruh gibi ortalıkta dolaşıyordu. Osman hoca hala gelmediği için karavanda sadece o ve ben vardık. Geçen iki günde Ozan tek kelime etmemişti. Hatta beni tamamen görmezden gelmişti. Şimdi de aynısı oluyordu.
Köyün çıkışına park ettiğimiz karavanın önüne küçük bir kamp masası kurmuştum. Sandalyemde elimdeki sandviçi kemirirken karşımda manzara olarak piramitler vardı. Kazı alanından çok da uzakta sayılmazdık. Bu yüzden Güneş Piramitini çok net görebiliyordum. Bu arada kolum alçıya alınmıştı. Büyük bir şey değildi ama bir süre alçıda kalacaktı ve bu benim için bir işkenceydi.
Sandviçimden bir ısırık daha alıp çiğnemeye başladım. O sırada Ozan karavandan elinde bir bardakla çıkmıştı. Büyük ihtimal benim gibi masaya oturacaktı ama beni görünce gerisin geri karavana girdi. Yaptığı şeye göz devirdim. Tamam şaşırması ve bir çeşit travma geçirmesi mantıklıydı ve tamamen haklıydı ama sorularının cevaplarını alabileceği sadece ben varken beni görmezden geliyordu. Özellikle beni tehdit ettiğini de unutmamıştım. Bu yüzden benden uzak durması işime geliyordu ama çok sürmeyeceğini biliyordum.
Duyduğum motor sesiyle öne eğilip karavanın arkasına baktım. Manu motorsikletiyle geliyordu. Zaten iki gündür yanımıza uğrayan sadece o vardı. Bana gülümseyip motoru bir kenara bırakırken sandviçimin son lokmasını da ağzıma tıktım. Manu gülümseyerek yanıma gelip boş sandalyeye oturdu.
"Selam."
"Selam."dedim yüzüne bakarak. Nedense bugün neşesi yerindeydi. "Terlemişsin. Soğuk bir şey ister misin? Dolapta olması lazım."
"Çok iyi olur." Yerimden kalkıp karavana girdim. Gerçekten de hava çok sıcaktı. Güneş öğle vakti olduğu için tam tepemizdeydi.
Karavanın bir köşesinde elindeki kitabı okuyan Ozan'a baktım. Manu'nun geldiğini duymuştu büyük ihtimal. Eğilip küçük dolabımızdan en soğuk içeceği aldım. Tekrar geldiğim gibi dışarı çıktım.