Bölüm 8

2.2K 315 369
                                    

Her insanın farklı onlarca yüzü var. Bunu hayatım boyunca gördüm. Sevdiği insana şefkatli yüzü,rakibine kıskanç yüzü,küçümsediği insana iğrenen yüzü,aykırı bulduğu insana ise öfkeli yüzü. Artık maskeleri sadece maskeli balolarda takmıyoruz. İnsanlar ortamdan ortama maske takıp çıkarıyor.

Böyle bir ortamda saatlerce kalınca insan ister istemez düşünüyordu. Benim aklımda dolaşıp duran şey ise Enes'ti. Onun ölümünden 2 gün geçmişti. 2 gündür buradaydım. Şimdi oda yine aydınlıkken Enes'i düşünüyordum. Çok tanımıyordum onu ama tanıdığım tek bir yüzü vardı. Kibir,onun gördüğüm yüzüydü. Beni hep aşağılar,durumumla dalga geçerdi. İsmini geç öğrensem de bir süre hayatımda vardı. Kötü şeyler yaşatmıştı bana ama ona yine de kötü biri demezdim. Çünkü insanları iyi,kötü diye illa ikiye ayırmamız gerekiyorsa ben bunun için çok düşünürdüm. Kötü değildi. Öyle olsa bile böyle ölmeyi hak etmemişti. Kimse böyle ölmeyi hak etmezdi.

Dediğim gibi herkesin maskesi vardı ve ben Enes'inkilerden sadece birini görmüştüm. Maskelerden korunmanın tek yolu ise gözlerdi. Çünkü maskeler gözleri kapatamazdı. Bir insanın gözlerinden ışık saçtığını da,karanlıkta tek başına kaldığını da anlayabilirdik. Son gördüğüm siyah gözlerde ise hiçbir şey görememiştim. Sanki onun maskesi gözlerini de kaplıyordu.

Bana çantamı verdikten sonra onu görmemiştim. Dün gece elimde çakıyla ne zaman uyuyakaldığımı hatırlamıyordum. Sabah kalktığımda fark etmiştim. Sabahı da öylece oturarak geçirmiştim. Şimdi ise tam dik vuran güneş ışıkları yavaş yavaş değiştiğinde öğle vaktinin geçtiğini anlayabiliyordum.

Çantamdaki küçük su şişesinin yarısı içmiştim. Karnım açtı ama çantamdaki o tek elmaya bakmıyordum bile. Yemeyecektim. Açlık sınırları zorlayana kadar yemeyecektim.

Vücudumda hiç güç yoktu. Açlıkla hiç bu derece sınanmamıştım. Yaslandığım duvarda her geçen saniye küçülüyordum sanki. Ayak bileklerimi saran demirler bileklerimi morartmaya başlamıştı. Hava sıcaklığı düşmeye başlarken tırnaklarım da morarıyordu. Kansızlığın belirtileri üşüme ve baş dönmesiydi. Bu durum daha ne kadar böyle sürecekti? Burada çürüyüp gidecekmişim gibi hissediyordum.

Diğerlerini merak ediyordum. Hiç ses duyamıyordum ve bu durum beni çok korkutuyordu. Burada onunla tek kalacak olmam bana sadece bir senaryo sunuyordu. O senaryo kafamda oynamaya başladığında aklıma başka şeyler getirmeye çalıştım.

Kardeşimi düşündüm. Kardeşimin yaşasaydı kaç yaşında olacağını bir kez daha hesapladım. Onun eksik senelerini düşündüm. Küçük bedeni daha çok şey yaşayacaktı ama ölüm onu erken bulmuştu. Zor hatırladığım yüzü gözlerimi doldururken ağlayacak gücüm bile yoktu. Ölümden sonraki hayatı annem anlatırdı. Eğer şimdi ölseydim onların yanına mı giderdim? Öyleyse ölüm kötü bir şey değildi ki.

Duyduğum sesle yine onun geldiğini anladım. Bu sefer oraya bakmadım bile. Duvarda olabildiğince küçülüp ona arkamı döndüm. Ölüm o an güzeldi. Kapalı gözlerimi açmadım. Çünkü ailemi sadece böyle yaparsam görebiliyordum. Açlığın getirdiği halüsinasyonlar ailemi bana çok iyi gösteriyordu. Başımı duvara yasladım. Onun yaklaştığını hissediyordum ama umrumda değildi. Şu an ilk defa ondan korkmuyordum.

Göz kapaklarımın altındaki karanlık mekanda ailemi gördüğümde gülümsedim. Üçü de yan yanaydı. Kardeşimin küçük bedenine baktım. Hala bir çocuktu. Bana el salladığında gözümden bir yaş daha aktı.

Arkamda hissettiğim bedenin sıcaklığını hissediyordum. Üşüdüğüm için bu sıcaklık iyi hissettirdi. Hala aynı şekilde duruyordum ve onun da arkama oturduğunu hissettim. Neden böyle bir şey yapıyordu?

PURGATORY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin