"Rüyaların yapıldığı maddeden yapılmışızdır biz ve uykuyla çevrilidir küçücük hayatlarımız."
- William ShakespeareUyku biyolojik bir gerekliliktir. Bütün sıkıntıların çözümü olduğu çoğu zaman görünen sonuçtur. Zorunluluk değil de keyfi yapıldığı zamanlar bile vardır. Uyurken enerji kazanırız daha dinç oluruz. Asıl bu uykuları güzel yapan şey ise rüyalardır. Rüyalar insan yaşamının kaçınılmazıdır. Her insan rüya görür. Rüyalarımızın %90'ını unuttuğumuz için bazen görmemişiz gibi hissetmemiz mümkündür.
Şu an bir rüyada olduğumu hissedebiliyordum. Etrafımdaki beyaz ışık bana bunu çok iyi belli ediyordu. Üzerimde hala aynı kıyafetler vardı. Adım atıyordum ama bu benim isteğimle olan bir şey değildi. Tek bir ses bile duyamıyordum. En son nerede olduğumu hatırlamaya çalışıyor ama başarısız oluyordum. Ensemde yoğun bir ağrı vardı.
Beyaz ışıklar gittikçe artmaya başladığında kendimi bir uçurumun kenarında buldum. Aşağı bakmaya korkuyordum ama gözlerimin odağına engel olamıyordum. Yere inen bakışlarım beyaz ışık yüzünden kamaştığı için her şeyi simsiyah görmeye başladım. Tekrar yukarı baktığımda gördüğüm simsiyah kelebeğe baktım. Beyaz ışığın ortasında simsiyah bir kelebeğe...
Elimi uzatıp kelebeğe dokunmaya çalıştığım anda bozulan dengemle uçurumdan düşmeye başladım. Vücudum yere çarpacağı sırada tepki bile veremiyordum. Zeminle aramda birkaç santim varken gözlerimi açtım.
Gördüğüm ilk şey karanlık olurken zayıf bir ışıkla bana endişeyle bakan suratı gördüm. İlke yanıma çökmüş korkarak bana bakıyordu. Gözlerimi açtığım anda bana sarılmasıyla ensemdeki ağrı kendini iyice belli etmeye başladı.
"Can hiç uyanmayacaksın sandım."
İlke'nin söylediğine homurdanan kişi elbette ki Enes'ti.
"Sadece bayıldı. Neden uyanmasın?"
Bayılmıştım. Hala yatan bedenimi doğrulttuğumda tüm bedenim ağrıyordu. Neler olduğunu hatırladığımda şokla etrafı inceledim. Karanlık ortamı aydınlatan tek şey ellerinde tuttukları fenerlerdi. Hepsi bir kenara oturmuş öylece bekliyorlardı. Sanırım en son uyanan bendim. Ozan'la göz göze geldiğimizde ayağa kalktım.
"Ozan,"dedim karşısına dikilerek. Bakışlarını yerden kaldırıp bana baktı. "Arkeologları ara."
"Sinyal yok."
Onun çaresiz sesi canımı sıkmışken yukarı baktım. Kaç metre yukarıdan düşmüştük? Ozan'ın elindeki feneri alıp yukarı doğrulttum. Görebildiğim kadarıyla piramitin en altındaydık. Bu da yaklaşık 65 metre yapıyordu. Bulduğumuz giriş piramitin zeminindeydi. Yaklaşık 5 metre de öyle düştüğümüzü hesaplarsak tek çıkışımız 70 metre yukarıdaydı. Başka bir çıkış olmalıydı. Feneri bulunduğumuz yerde gezdirdim.
"Ne kadardır buradayız?"
"Uyandığımdan beri 1 saat geçti. Yani 1 saatten fazladır buradayız."dedi Buğra. Onların yüzünden piramitin girişini bulduğumuza inanamıyordum.
"Uyandığına göre çıkar artık bizi buradan."
Enes'e baktığımda her tarafı toprak içindeydi. Sinirli görünüyordu ve hedefi bendim.