Merhabaa! Gördüğünüz gibi yazmayayım dediğim her anın sonu burada bitiyor. O yüzden saldım artık yazıyorum. Multiye bakarak ağzımızın suyunu toparlayalım ve bölüme başlayalım o halde! İyi okumalar!
PS; bu bölüm canım Sue'm için geliyor çünkü I LOVE HER!
Kadehin ince sapından tutup beyaz, kaliteli şaraptan küçük bir yudum alırken üzerimde hissettiğim bakışları karşıladım ve tam karşımda oturan adama baktım. Benim gibi kadehi kavrayıp uzun parmakları yardımıyla çevirdi ve selamlar gibi bir hareketle hafifçe bana doğru uzattıktan sonra dolgun dudaklarına götürdü.
Tarih ve arkeoloji fakültelerinin bölüm başkanları ve profesörlerle oldukça resmi gözüken bir iş yemeğindeydik ve gecenin başından beri Calum Hood'un imalı ve çözümleyemediğim bakışları tüylerimi diken diken etmekten başka bir şey yapmıyorlardı. Bu sebepledir ki yirmiden fazla bilim insanının ve araştırmacının olduğu bir masada konuşulan çoğu şeyi duymuyor, duysam da katılmıyor, eleştirmiyor veya yorum yapmıyordum.
Karşımda göz bebeklerinin etrafındaki kahverengilere gizli ateşten birer haleyi seçebildiğim ve sebebini öğrenmek için saatlerdir süren çabalarımın başarısızlıkla sonuçlanmasından rahatsız olduğum meslektaşımdan bakışlarımı çekip arkama yaslandım. Demir sandalyenin soğukluğu, elbisemin açıkta bıraktığı sırtıma değip tenimle teması yüzünden irkilmemi sağladı.
Kesinlikle bir şey vardı. Bunu, kolunu sandalyesine yaslayıp gerinmesinden ve bunu yaptığında beyaz gömleğinin gerildiği göğsünün derin nefeslerle yükselmesinden anlayabiliyordum ama ne olduğunu bilmiyordum.
Luke, kendini ait hissetmediği bir yerde konumlanmaya çalışan her insan gibi elleri uzun bacaklarını sığdıramadığı masada ve dizlerinin arasında, mavi gözleri sesini yükselterek konuşan herkeste ve aklı nerede olacağını bilemez şekilde duruyordu masanın en ucunda. Ona baktığımı farkedince onu görenin neredeyse ortaçağda bir prens olduğunu düşünebileceği kadar asil gösteren gömleğinin yakasını düzeltti ve gergin ellerini nereye koyacağını bilemeden bana gülümsedi.
Yanyana oturuyor oluşumuzun verdiği avantajla kulağına eğildim ve yoğun parfümünün kokusu ciğerlerime doldu. "Bu geceyle ilgili ne hissediyorsun, Hemmings?"diye sordum, bulunduğumuz resmi atmosfere uyum sağlayarak ona soyadıyla seslenirken.
Mavi gözleri yüzüme bulurken takındığım tavrı anlayıp alaycı bir tebessüm yerleştirmişti dudaklarına. "Oldukça gerginim, Bayan Kyteler."dedi, ince biçimli dudaklarını diliyle ıslatırken. Masanın üstündeki soğuk elini tutup hafifçe sıktım. "Herkes öyle, Hemmings."dedim, "Sadece saklamakta senden daha başarılılar, hepsi bu."
Ona verdiğim güven sayesinde biraz daha rahatlarken gülümsedi ve bu, yeniden önüme dönmem için yeterli oldu. Luke'un tam karşısında oturan ve Calum'la ikisinin bu yer seçimini bilerek yaptıklarına artık emin olduğum Sue, benim yaptığım gibi ortağının kulağına eğilip bir şey mırıldandı ve ona olan bakışlarımı yakalayınca bana arkasından gelmem gerektiği anlamına gelen bir bakış göndermeyi ihmal etmedi. O bunu yapınca Luke ve Calum'a baktım ama benden başkasının anlayamayacağı kadar küçük bir mimik değişmişti yüzünde, dışarıdan gören biri bunu resmi ve kadınlar arasında gerçekleşen bir selam olarak görebilirdi bile.
Başımı onun yaptığı gibi küçük bir hareketle sallarken masadan kalkıp uzun, siyah saten elbisesini mükemmel şekilde taşıyarak restaurantta ilerlemesini izledim. Ensesinde bir topuz halinde topladığı saçları ve ince topuklu ayakkabılarıyla gerçekten güzel gözüküyordu, hele ki yaşı ilerlemiş ve hayattan ümidini kesmişçesine kendini salıvermiş olan bunca bilim insanının arasında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Under Her Spell /m.c.
Fanfiction"Şimdi onun büyüsü altındayım, bir yalana kısıldım kaldım. Ateşe bu kadar yakın durmamalıydım."