sue and minerva

191 31 50
                                    

Merhabaa! Kurgu kafamda yavaş yavaş oturmaya başladığından hemen yayınlamak istedim, umarım istediğim gibi gelişir ve siz de seversiniz. Ps; bu yazarın yüzyıllarla ne sıkıntısı var derseniz çok üzülürüm, demeyin tamam mı?

"Arkeologlarla çalışmaktan nefret ediyorum."

Sue, başını oturduğu koltukta geriye atıp mutfakta ne yaptığıma bakmaya çalışırken söyleniyordu. "Arkeologlarla çalışmak, mesleğimin en kötü yanı falan olabilir."

Dudaklarımı bitki çayımı yudumladığım kupamdan ayırırken mutfaktan çıkıp ona doğru adımladım. "Antik yazıları okumaktan da mı kötü?" Kaşları çatılırken bir an gerçekten de tarihçi olmanın en kötü yanının hangisi olduğunu düşünmeye başladı. "Tamam," dedi karşısındaki tekli koltuğa oturduğumu görünce başını yasladığı yerden kaldırıp, "En kötü ikinci şey diyebilirim galiba."

Başının üzerinde bir kalem yardımıyla topuz haline getirdiği düz kahverengi saçlarını serbest bıraktı ve parmak uçlarını saç diplerinde gezdirdi. Yorgun olduğunu biliyordum, Rusya'nın doğusundaki göçebe kavimlerle ilgili geçtiğimiz günlerde elde edilen buluntular üzerine çalışıyorlardı ve gecesi gündüzü birbirine girmişti. Tarihçi olmayı sevdiğini ve her zaman hayalinde olan mesleğin bu olduğunu biliyordum; bu yüzden de bedeni bu kadar yoğun çalışma temposuna uyum sağlayamadığında üzülüyor ve motivasyonu düşüyordu. Farkındaydım.

"Bitki çayı ister misin?"

Adaçayının yoğun tadını aldığım bitki çayımı önümüzdeki küçük masaya bıraktığımda başını kaldırıp yorgun, kahverengi gözlerini bana çevirdi. "Bira olursa sevinirim."

Başımla onu onaylarken küçük oturma odamızdan çıkıp yeniden mutfağa girdim ve buzdolabımızdan birasını aldım. "Yeni bir gelişme var mı peki?"

Laptopını kapağını kapatıp koltuğa koyarken başını iki yana salladığını gördüm. "Siktiğimin arkeoloğu her şeyi çok ağırdan alıyor."

"Küfür etme." Biranın kapağını açıp mutfaktan çıkarken sesimi yükselttim.

"Ama.."

"Etme, dedim." Birayı elimden hışımla alırken "İyi." dedi, kelimeyi uzatırken "Etmem."

Edecekti, yarın yine edecekti. Her zamanki takışmalarımızdan biriydi. Ona küfürlerin kadın bedeni üzerinden kurulan, aşağılayıcı söz öbekleri olduğu hakkındaki konuşmamı son 5 yıldır düzenli olarak neredeyse her gün yapıyor olduğumdan; bugün es geçebilirdim.

"Böyle giderse 4 aylık çalışma 1 seneye kadar uzar."dedi, dikkatimi yeniden Rusya'daki çalışmasına çekerken. "Herif her bulgu üzerindeki testi üçer dörder kez yaptırıyor, inanabiliyor musun?"

Bacaklarımı küçük koltuğun el verdiğince kendime doğru çekerken soğumakta olan bitki çayımdan bir yudum daha aldım. Adaçayını Almanya'da bulmak çok da kolay olmadığından, bu tadı alabildiğim için son derece mutluydum, bazen yurtdışından gelmesini aylarca beklediğim oluyordu.

"Garanticiymiş demek ki." dedim, bana çalıştığı arkeolog hakkında verdiği bilgilere dayanarak. Birasından büyük bir yudum alırken yüzünü buruşturdu. "Hayır yalnızca en iyisi benim triplerine giriyor."

Bunu söylerken sesini kalınlaştırıp "En iyisi benim" kısmında bir erkek konuşuyormuş havası vermeye çalıştığında belimdeki yastığı ona fırlattım. "Her erkeğin sesi böyle değildir, seni aptal!"

Kucağına düşen yastığa kollarını yaslarken ofladı. "Tamam tamam değildir, genelleme yapmamalıyım falan, tamam."

Söyleyeceğimi bildiği şeyleri sıraladığında ister istemez güldüm. Uygulamaya koymuyor olsa da en azından artık biliyordu. "Ama herifin sesi tam olarak böyle. Onun Calum Thomas Hood olması, herkesin onun emri altında hiç yorum ve eleştiri yapmaksızın çalışacağı anlamına gelmiyor. Tamam, tüm Avrupa'nın ve belki de dünyanın en iyi arkeoloğu olabilir ama.."

Under Her Spell /m.c.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin