Off yazmayayım yazmayayım dedikçe kendimi burada buluyorum. Üretken bir süreçteyim ve buna ket vurmak da istemiyorum. Neyse, Yule üretkenliği diyeceğim ve uyum sağlayacağım. Hekate yoldaşınız olsun! İyi okumalar..
Sırplardan İskandinavlara Cermenlerden Saksonlara kadar neredeyse her kültürde karşımıza çıkan bazı öyküler vardır; Bin Bir Gece masalları, Andersen Masalları, Pamuk Prenses veya Mavisakal..
Mavisakal'ı okuyanlar bilir ki herkesin sakalının çivi mavisi oluşundan çekindiği ve bu yüzden yaklaşmak bile istemediği bir adamın üç kız kardeşten biriyle evlenmek istemesini konu alan bir masaldır bu. Üç kız kardeşi anneleriyle beraber ormanda bir gezintiye çıkarır ve çeşitli ziyafetlerle, eğlencelerle kız kardeşlerin kendisini hoş bulmaları ve beğenmeleri için uğraşır. Günün sonunda iki büyük kız kardeşin mavisakal'a karşı tutumu değişmezken küçük kız kardeş "onun sakalının artık eskisi kadar mavi ve korkutucu gözükmediğini" düşünmeye başlar. Küçük kız kardeşin yumuşayan tavrından faydalanan Mavisakal onunla evlenir ve her kadının hayatının belli bir döneminde öznesi olduğu bu masal başlamış olur böylece. Masalın devamında gerçekleşenler kültürden kültüre değişerek anlatılsa da teması bellidir, vahşet vardır. Kadınların ortak bilinciyle korkutucu bulduğu ve uzak durulması gerektiğini hissettiği bir adamı "o kadar da korkunç görmemeye" başlayan ve kendini buna adapte ederken iç sesini duymazdan gelen kız kardeş, bir felakete sürüklenir.
Bazı kültürlerde bu felaket kadının kocasının sözünü dinlememesiyle gelişir bazılarında ise kadının yasaklanmış olana duyduğu tutku sonunu hazırlar. Adem ve Havva'dan beri süregelen zamanda masallar, kadını hep aynı suçlamalara maruz bırakır. Ama bu masalla ilgili gerçek ve değişmez olan bir şey vardır ki, kadınlar bilinçaltında kendilerine sonu getirebilecek olanı hisseder ve farkederler. Yalnızca bundan uzak durmak veya kendini o felaketin makyajlı yüzünün güzelliğine ikna etmek konusundaki seçim değişir.
Bu hiç bir kadın için çok uzak ve ütopik bir masal değildir, çoğunlukla öznesi veya tanığı, bazen de sanığı olduğu; insanlığın ortak ve sistematik bir suçudur yalnızca.
Karşımda uzun bacaklarını kendine çekerek oturmuş, elindeki kahve fincanını boyuna ve yapısına oranla oldukça küçük kalan elleriyle sımsıkı kavramış olan adama bakarken iç sesimi duymaya çalışmak ve başarısız olmak döngüsünde yuvarlanıp gidiyordum. Tehlikeli bir durumda olduğunu bildiğim ve çekip almak istediğimde bana hemen ayak uydurmuş olan bu adam neden bana kaçıp altında kalmaktan kurtulmam gereken bir çığ gibi gözükmüyordu?
Yeşil gözleri fincanından her ayrıldığında çekingenlikle Sue ve benim aramda mekik dokuyordu, ortamdaki gerginlik düzeyinin pekala farkında olsam da Michael'la tek başıma konuşmam gerektiği için Sue'un gitmesini bekliyordum. Sue hala bir açıklama alamamış olmanın ve iki gündür beş yılda yaşamadığımız kadar yüksek bir tempoda geçen günlerimiz yüzünden bakışlarıyla beni hapsediyor, gözgöze gelelim de beni sıkıştırsın diye uğraşıyordu. Ben de ona kontrollü şekilde attığım bakışlar dışında bakmıyor genelde Michael'ı izliyordum.
Uzun lafın kısası, ortada gittikçe gevşemesi gerekirken gerilen bir tel vardı ve kimse ona dokunup da çıkacak tınıya sebep olma cesareti gösteremiyordu.
"Pekala.."dedim, diğerinin üstüne attığım bacağımı indirip oturma odamızın ortasındaki masaya fincanımı koyarken. "Sue senin işe gitme vaktin gelmiş, bizim de Michael'la konuşmamız gerek."
Sue bakışlarını bana çevirip derin bir nefes verirken arkamdaki duvarda asılı olan saatimize baktı."Evet,"dedi, "Ben gideyim."
Kalıp öğrenmek için çıldırdığını bilsem de bu doğru olmazdı. En yakınımdaki insan bile olsa Michael'la aramızda olan şeyin öznesi değildi ve Michael'ın anlatacağı özel bir şey varsa rahatsız olmasını istemiyordum. Sue onu kendi evinden kovmuşum gibi -ki kısmen yaşanan buydu- bir edayla ayaklarını sürüye sürüye hazırlanıp çıkarken Michael'a bir kahve daha içip içmeyeceğini sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Under Her Spell /m.c.
Fanfiction"Şimdi onun büyüsü altındayım, bir yalana kısıldım kaldım. Ateşe bu kadar yakın durmamalıydım."