Selam selam! Bu kurguyu özlediniz mi, çünkü onlar sizi çok özlemiş, ben sordum! Bu bölümle ilgili kafamda belirsiz kalan ve zorlandığım çok fazla detay vardı. Tek bir pencereden, pencerenin gösterdiği tüm manzarayı izlediğimde bir sonuca varamadığımı farkedip bana başka bir pencere gösteren Deniz; bu bölüm senin için. İnsanlar, sevdiklerinin penceresinden izlerlermiş dünyayı. Teşekkür ederim:")
Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar!
"Tanrı aşkına, bunun içinde ne sikim var böyle?"
Sue, burnunu pembe kavanozdan ayırırken yüzünü buruşturdu. Luke, önündeki dosyadan başını kaldırıp sorunun kendisine yöneltildiğini farkederken gözlüklerini burnuna kadar indirdi ve Sue'a baktı.
"Bilmiyorum."dedi, dudaklarını sarkıtırken, "Muhtemelen birkaç yıldır orada olan herhangi bir bitki."
Sue'a yeniden küfretmek üzere olduğunu farkettiğimde bunu yapmaması için kaçamak bir bakış gönderdiğimde kirpiklerini kırpıştırdı ve şaşkınlıkla aralanan dudaklarını kapatmadan kavanozu sertçe yerine bıraktı. Luke'un evinde olmamız ona bulduğu her şeyi karıştırma ve izin almaksızın karıştırdığı her şeyi eleştirme hakkı vermese de yapmayı sürdürüyordu. Luke önemsiyor gibi durmasa ve hızla gözlüğünü gözlerine çıkarıp önündeki dosyalara dönse de yerimden kalktım.
"Ben bulurum çayını yapacak bir şeyler."dedim, "Siz dosyalara bakın. Benim kafam almıyor zaten."
Sue, beni kontrol etmek amacıyla ayağa kalkan bedenimi inceledikten sonra kalktığım sandalyeye oturdu ve Luke'un dikkatle incelediği kağıtlardan birini olabilecek en kaba şekilde önünden çekip aldı. Onların birbirine asla uymayan çalışma tarzları yüzünden çatışmalarını ve Luke'un onu daima tolere etmesini izlemekten vazgeçip önümde dizili olan kavanozlardan birini aldım.
Sunumdan dönmemizin ardından geçen ilk bir saat, benim şuanki konuşma düzenime ve sıklığıma dönmeye çalıştığım anlardan oluşuyordu. Calum Hood'un cadı, fahişe gibi kelimeleri gözlerimin içine bakarak söylemesine rağmen beklediğimden daha sakin atlattığım sunum, geçip gitmiş olmasıyla derin bir nefes alacağımı zannetsem de omuzlarıma ekstra bir yük bindirmişti. Sue yanımızda olsa ve Luke olabilecek en iyi çalışma partneri olsa da o erkek egemen jüri karşısında kendimizi kabul edilebilir bir antitezle pazarlayamayacak olmamızdan korkuyordum.
Önümüzde bir hafta vardı.
Jürinin Calum'un ve henüz Sue ile düzelen ilişkimizin farkında olmadığı için Calum'un Sue'un da olduğunu zannettiği tezi incelemesi ve sonrasında bizim antitezimizi beklemesi için bir hafta. Yedi gün, bilmem kaç saat.
İçerisinde Ashton'ın da olduğu bir salonda bulunup aksini savunmam gereken bir tezi dinlemek ve tez sahibinin aleyhine çevrilebilecek yerleri yakalamaktan çok daha zoru varsa o da içerisinde Ashton'ın olduğu bir jüriye bir antitez sunmaktı.
Kafatasım, içerisinde dörtnala koşuşturan atlar bulunan sonsuz bir çayır gibi nal sesleriyle yankılanırken kurutulmuş papatyaların olduğu bir kavanoz elime geçti. Bunun işimi görebileceğini anlayınca kapakları açık halde bıraktığım kavanozları, eşleşen renkteki kapaklarıyla kapatıp yerlerine geri koydum ve papatya çayı hazırlamak adına harekete geçtim.
"Şuanki sessizliği normal mi?"
Luke, Sue'a eğilip benimle ilgili bir soru sorduğunda yüzümü onlara dönmeden, "Hayır, normal değil."dedim, "Birazdan kalkıp tüm erkekleri doğrayacağım."
Papatyaların saplarını kesmek için çekmecesinden aldığım küçük bıçağı omzumun üstünden ona gösterdiğimde Sue'un, "Evet."dediğini duydum, "Bu kadar sessiz ve sakin olduğu için dua etmeliyiz. Yüce Tanrı bizi korusun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Under Her Spell /m.c.
Fanfiction"Şimdi onun büyüsü altındayım, bir yalana kısıldım kaldım. Ateşe bu kadar yakın durmamalıydım."