Merhabaa! Finallerimi neredeyse yarılamışken ve aklımda asla bir bölüm yazma düşüncesi yokken, Esin'in rüyalarına kıyamadım.. Umarım rüyalarından bir tebessümle uyanıp burayı kontrol etmene değecek bir bölüm olur, seni seviyorum! İyi okumalar!
Bazen, kalabalık bir caddede yürürken veya bir yere yetişmeye çalışırken; ya da kulaklığınızda en sevdiğiniz şarkılardan biri açık ve dünyanın dış seslerini bastırmaya çalışırken bir şey olur. Sizi olduğunuz yere adeta çivileyen; o an ne yapıyorsanız bırakıp müziğe, yanınızda konuşan insana veya metroda bir sonraki durağın ne olduğunu anons eden sese değil de iç sesinize kulak vermenizi sağlayan bir şey.
Yavaşlayan adımlarınız durur, etkisinde kaldığınız bir rüyadan sıyrılır gibi etrafınıza bakınır ve tek seferde sizi çekim alanına alan bakışları karşılarsınız. Bu etkiyle ilgili yazılan çok fazla makale, üretilen çok fazla teori ve çok fazla araştırma olsa da kimsenin kaçmak ve yaşamamak istediği bir his değildir. Bizi irademiz dışında gelişen ve bir mıknatısın zıt olduğumuz kutbuna çeker gibi kendi içine çeken bu girdap; ensemize doğru omurgamız boyunca yükselen bir ürpertiye ve karanlık ıssız bir sokaktaysak bir de korkuya sebep olsa da onu severiz.
Kontrolümüz dışında gelişene teslim olmayı, onun etkisini beş duyu organımızdan biriyle algılıyormuşuz gibi algılamayı ve sanki biri ismimizi seslenmiş gibi ona dönüp kulak vermeyi severiz. O sesi de, ismimizi de tanırız ve bu güveni severiz.
İşte bu gece, onunla tanıştığımız ilk gece olduğu gibi bir şeylerin olacağını hissetmiş; yine de her modern zaman insanı gibi bu rahatsız edici ve olağan dışı gelişen duyguyu bir kenara iterek ertelemeyi seçmiştim. Modern zaman insanlarından farklı olarak bildiğim şeyse, bir enerjiyi bu denli kesin ve kararlı bir şekilde bir kenara ittirmek onu yalnızca daha güçlü ve daha etkili şekilde karşımıza çıkarırdı.
Öyle de olacaktı.
Rektörlüğün vermiş olduğu yemekten dönmüş, yol boyunca arabasında bulunduğumuz Calum Hood'un insanın vücudundaki en ufağına kadar her bir tüyü diken diken eden enerjisi altında tüm kanımın çekildiğini hissetmiştim. Onunla ilgili artık kanıksasam da alışamadığım bu duygu, evimizin önüne geldiğimizde son bulmuştu ve evine dönen her insan gibi rahatlayıp huzur bulmayı beklediğim anda Sue ile aramızda gerilen ipin koptuğu bir anı yaşamıştık.
"Neden bu kadar kıskandığını anlamıyorum!"
Bakışlarımı yüzüne çevirip öfkeli kahverengilerine baktım. "Kıskanmak mı?"diye sordum ama sesimdeki dehşet, hayal kırıklığımı örtbas edemiyordu. Onu korumaya çalışıyordum, tek yaptığım buydu.
"Evet, kıskanıyorsun!"
Onun birkaç hafta öncesine kadar neredeyse nefret ettiği ve bana anlatırken kafamda iğrenç bir adamı oluşturmasını sağlayacak kadar kötü şekilde betimlediği Calum Hood'a karşı nasıl bir anda böylesi bir aşka düştüğünü sorgulayacaktım ki öfkeyle kustukları söyleyeceklerimi sonsuza dek yutmama sebep oldu.
"Ashton'dan sonra her erkeğin korktuğu bir kadına dönüştün ve ben de senin gibi yalnız kalayım istiyorsun!"
Elimi tehtidkar olmasını ummadığım şekilde havaya kaldırıp onu susturmak istediğimde bir adım geri attı. "Sana vuracağımı falan düşünmedin, değil mi?"dedim, gözlerinde sanki hiç tanımadığı birine bakıyormuş da ne yapacağını kestirmeye çalışıyormuş gibi bir ifadeyle yüzüme baktığını farkedince. "Sue.."diye mırıldandım, hayal kırıklığım gizleyemeyeceğim bir boyuttaydı artık, "Seni tanıyamıyorum."
Onu gerçekten de tanıyamıyordum. Bir erkek için, hele ki Calum Hood gibi bir erkek için benimle ilgili elinde olan kozlarına sarılıp da silahına davranacağını düşünmemiştim. Ashton'ı öne sürdüğüne inanamıyordum, Ashton'ı böyle bir tartışmaya alet ettiğine inanamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Under Her Spell /m.c.
Fanfiction"Şimdi onun büyüsü altındayım, bir yalana kısıldım kaldım. Ateşe bu kadar yakın durmamalıydım."