"Çok fazla dağıtmayın, tamam mı? Ayrıca korunmayı da unutmayın. Bu aralar AIDS vakaları artmış, öyle diyorlar. Dikkatli olmak lazım," dedi Taehyung sinsi bir sırıtışla, bakışlarını yoldan birkaç saniyeliğine bana çevirip.
Gözlerimi devirdim ve ona cevap vermemeyi seçtim. Elimi, dün boyattığım kahverengi saçlarımın arasından geçirip bakışlarımı yola ve yanımızdan hızla geçen arabalara çevirdim. Birkaç saniye sonra başımı yeniden yanımdaki Taehyung'a çevirdiğimde baş parmağımı havaya kaldırarak salladım. "Ben yokken, sakın eve birilerini atayım demeyin," dedim sert ve keskin bir ses tonuyla. Bu konuda ne kadar katı olduğumu bilmelerini istiyordum. "Eve geldiğimde, 'Acaba hangi köşede bir şeyler yaşandı?' diye düşünmek istemiyorum. Bana söz verin."
Arka koltukta oturan Seokjin, sırıtarak öne doğru eğildi ve başını Taehyung ile benim koltuklarımızın arasından uzattı. "Merak etme, yine bir yerlerde hallederiz biz. Eve kimseyi getirmeyi düşünmüyorum zaten." Arabayı süren ve bütün dikkatini yola vermiş olan esmerin omzunu dürttü. "Değil mi Tae?" diye sordu. Yüzündeki ifade alaylı olsa da ses tonundan, söylediklerinde ciddi olduğu anlaşılıyordu.
Elimi geçiştirir gibi salladım. "Her neyse. Evimi kirletmeyin yeter," diye homurdandım.
Seokjin, başını ikimizin arasında tutmaya devam ederken bakışlarını yavaşça bana çevirdi. Dudaklarındaki ifade korkutucu bir hal almaya başlamıştı. Temkinli bir şekilde ona bakarak söyleyeceği şeyi bekledim. "Bavuluna, şu dantelli iç çamaşırlarından falan koydun mu? Belki bir şeyler yaşarsınız, kim bilir," dedi omuz silkerek. Taehyung elini ona doğru uzattığında beşlik çaktılar.
Öfkeyle gözlerimi devirdim. "Saçma sapan şeyler söylemeyi kes, seni aptal."
O sırada sözü Taehyung devraldı. "Ona, 'Üç gün boyunca beraber ne yapacağız?' diye sormak istediğine ama cesaret edemediğine eminim, buna ne cevap verirdi çok merak ediyorum açıkçası," dedi alaylı bir ifadeyle gülümseyerek. Benimle dalga geçiyordu, böyle bir şeyi Jungkook'a sorabileceğimi biliyor ama bunu sorabilecek kadar aptal olmadığımı düşünüyordu. Ancak sormuştum. Bir aptal gibi, "Birlikte ne yapacağız?" diye sormuştum.
Utançla başımı yola çevirdim. Arkadaşlarıma bakamadım. Yanaklarımın kızarmaya başladığını hissedebiliyordum.
Ne kadar kendimi gizlemeye çalışsam da yakalanmıştım. Seokjin minik bir çığlık atıp Taehyung'a seslendi. "Tanrım; Tae, şunun tipine bak. Sanırım gerçekten sormuş."
Taehyung'un da bakışlarını üzerimde hissetmeye başladığımda, olduğum yerde küçülüp yok olmayı diledim. Kesinlikle benimle dalga geçeceklerdi. "Gerçekten mi, Jimin? Tanrım, bunu yapmış olamazsın," diye cırladı esmer adam kalın sesiyle. Fakat Tae'nin sesi güzel olduğu için bu cırtlak ses, bizi rahatsız etmedi.
Yine de bu, yüzümü buruşturmama engel olamadı. "Sordum işte, ne varmış bunda? O birden, 'Yılbaşında benimle birlikte ol,' dediğinde ağzımdan kaçıverdi." İstemsizce sesim yükselmişti.
Seokjin sesli bir şekilde kulağımın dibinde ıslık çaldı. Dilimin ucuna kadar gelen küfrün dudaklarımdan dökülmemesi için kendimi tuttum. "Peki ne cevap verdi sana?" diye sordu. Gözlerini kocaman açmış merakla bana bakıyordu. O sırada Taehyung da bana saniyelik bir bakış attı.
Yanaklarım yeniden kızarmaya başladığında başımı öne eğdim. Dudaklarımı dişlemeye başlamıştım. Bunu onlara söyleyemezdim. Evet, belki Jungkook, cumartesi günü o cümleyi şakasına söylemişti ama söylemişti sonuçta, değil mi? "Şey," diye mırıldandım. Dudaklarımı yaladım ve merakla benden cevap bekleyen arkadaşlarımdan bakışlarımı kaçırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just Friends
FanfictionJeon Jungkook, geçmişte yaşadığı bir olay yüzünden homofobik olduğunu düşüyordu. Park Jimin ise, Jeon Jungkook'a fena halde aşık olmuştu.