"Seçildiniz yani?" dedi Namjoon kaşlarını kaldırarak. Yine sigara içiyordu.
Başımı onaylarcasına aşağı yukarı sallayıp sigarasına sert bir bakış attım. Namjoon'un sigara içmesinden nefret ediyordum ancak o yetişkin bir bireydi ve ona ne yapması gerektiğini söyleme hakkına sahip değildim. Bu yüzden, gamzeli adam her sigara içerken yaptığım gibi yine sustum.
Taehyung iştahla yediği tiramisudan başını kaldırıp bana bir bakış attı fakat tekrardan tatlısını yemeye dönmesi saniyeler sonraydı. Seokjin, iştahla tatlısını yiyen esmere gözlerini devirdi. Avuçları arasında tuttuğu kupadaki kahvesinden bir yudum aldı.
"Bu artık dans partneri olduğunuz ve sürekli olarak prova yapmanız gerektiği anlamına mı geliyor?" diye sordu Seokjin kaşlarını Namjoon gibi kaldırarak.
Parmağımı ona doğru şıklattım. "Aynen öyle."
Esmer arkadaşım tiramisunun hepsini bitirdikten sonra ağzını bir peçeteyle sildi. "Sen neden bu kadar rahatsın ki? Paniğe kapılıp, 'Ne yapacağım ben?' diye ağlaman gerekmiyor muydu?"
Gözlerimi kısarak Taehyung'a baktım. O ise bana sırıtarak karşılık verdi. İkimiz de konuşmadan bir süre o şekilde birbirimize baktık. Namjoon sonunda araya girip, eliyle gözümü kapattığında bir küfür savurdum ve geriye çekildim.
"Kavga etmeyi kesin, çocuk gibi davranıyorsunuz," diye homurdandı gamzeli adam.
Taehyung'a attığım bakışlar daha sert bir hal aldı ve gözlerimle Namjoon'u işaret ettim. "Bak, adamı ne hale getirdik" dercesine. Esmer arkadaşım ise sadece omuz silkti. Umurunda değildi, bu aralar hiçbir şey umurunda değildi. Rahat takılmaya başlamıştı. Ciddi olduğu tek konu ben ve Seokjin idi. Acınası aşk hayatım ile arkadaşları dışında umursadığı pek bir şey yoktu.
Seokjin, Namjoon'un konuşmasına izin vermeden öne atladı. "Ama gerçekten tuhaf davranıyorsun, Jimin. Şu an bu kadar sakin olman gerçekten garip ve alışılmadık," dedi dikkatle beni incelerken. "Yoksa bu üç gün içerisinde Jungkook ile yine mi seviştiniz?"
Arkadaşımın yüksek sesle sorduğu sorudan sonra kaşlarımı çatıp omzuna sert bir yumruk indirdim. "Biraz sessiz ol, seni aptal. Herkes duyacak," dedim endişeyle etrafa bakarak. Bu tarafa bakan birileri olmadığını görünce rahatladım ve konuşmaya devam ettim. "Ayrıca öyle bir şey olmadı. O tür bir yakınlaşma yaşamadık."
Evet, yaşamıştık ancak Jungkook benim bir erkek olduğumu söylemiş, aramızda minik bir tartışma çıkmasına sebep olmuştu. Yine de bu üç gün benim için güzel geçmişti ve fazlasıyla eğlenmiştim. Minik tartışmamız ile o tartışmanın ertesi sabahı yaşadığım duygu karmaşası dışında kalan bütün zaman boyunca mutluydum. İkimiz de fazlasıyla gülümsemiş, birbirimizle flört etmiş, zamanımızı verimli şekilde kullanmıştık. En azından ben böyle düşünüyordum. Yanak kaslarımdaki ağrı, düşüncelerimi kanıtlar nitelikteydi. Perşembeye kadar, çarşamba sabahı Jungkook'un evinde ağrı kesici almama rağmen yanak kaslarım hala şiddetli bir şekilde olmasa da ağrımıştı. Fakat sorun değildi. Kalbimin ağrıması yerine, yanak kaslarımın ağrımasını tercih ederdim.
Namjoon sigarasını söndürdükten sonra sırıtarak arkasına yaslandı. "Bence yaşadınız, bu üç gün içerisinde hiçbir şey olmama ihtimali sıfır."
Gamzelerini belli ederek gülen arkadaşıma sert bir bakış attım ve sahte bir şekilde gülümsedim. "Bir şey olmadı demedim zaten Namjoon-ah, cinsel anlamda bir yakınlaşma olmadığını söyledim," dedim ses tonumu sabit tutmak için ekstra bir çaba harcarken. Güzel geçen sabahımı mahveden ilk defa arkadaşlarım olacaktı sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just Friends
FanfictionJeon Jungkook, geçmişte yaşadığı bir olay yüzünden homofobik olduğunu düşüyordu. Park Jimin ise, Jeon Jungkook'a fena halde aşık olmuştu.