3. Bölüm

1K 105 24
                                    

Bazen hayat sizi şaşırtırdı. Hem de daha önce hiç olmadığı kadar. Mor kar yağsa bu kadar şaşırmam derdiniz bazen.

Belki birkaç gece önce asla gerçek olmayacağını düşündüğünüz bir hayal kurdunuz yatağınızda uzanırken. İçinizden "keşke olsa, keşke olsa" diye sayıklayıp durdunuz. Belki o hayalleriniz arasında yarın sabah uyandığınızda sihirli güçlerinizin olması bile vardır. Kurulamayacak bir hayal değil ama asla gerçek olamayacağını düşündüğümüz bir hayal. Eğer büyü diye bir şey varsa gerçek olmayacak bir hayal değil fakat dediğim gibi asla gerçek olmayacağını düşünüyorsunuz.

Ben de tam şu anda bu durumu yaşıyordum. Sanki yıllardır yatağıma yattığım anda sihirli güçlerim olması için Tanrıya dua ediyordum da, şu an bir büyücü olduğumu öğrenmişim gibiydim. Ne yapacağımı bilemiyordum. Daha önce böyle bir durumla karşı karşıya kalmamıştım. Şöyle düşünün, bir sabah daha önce hiç bulunmadığınız, dilini bilmediğiniz bir ülkede uyanmışsınız gibi. Böyle bir durumda ne yapardınız ki? Ne yapacağınızı, nasıl yardım isteyeceğinizi bilmiyorsun. Ne yapacağınızı şaşırırdınız.

Jungkook şu an karşımda gülümseyerek bana bakıyordu ve bana onların yanına gelmek isteyip istemeyeceğimi soruyordu. Tanrım, ölmüş müydüm? Birazdan şaka diye bağıracak olan kişi neredeydi? Hemen çıkmalı ve benim kendimi rezil etmemi engellemeliydi. Yoksa Junkook'a kendimi çok kötü rezil edecektim.

Jungkook şaşkın şaşkın ona bakıp konuşmadığımı görünce yüzüme doğru eğildi ve elini gözlerim önünde salladı yavaşça. "Hey Jimin, beni duyuyor musun? Bu arada sana Jimin diyebilirim, değil mi?" Tekrar konuşmasıyla girdiğim transtan sonunda çıkabildim ve bakışlarımı gözlerine sabitledim. "Jimin demende bir sakınca yok." Diğer soruya nasıl cevap vereceğimi bilmiyordum işte. Elbette senin yanına gelmek isterim Jungkook ama orada arkadaşların da var ve ben onların yanında deli gibi gerilirim. Hatta senin yanında daha çok geriliyorum. Şu an nefes almayı beceremiyordum gerginlikten. Bir de arkadaşları arasında onunla yan yana olmak... Tanrım.

"Imm, şey.... kimler var? Y-yani sizin masada?" Çekinerek sorduğum soruya karşı gülümsemesi genişledi. Başını hafifçe yana eğip bana baktı. Kalp atışlarım deli gibi hızlıydı. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi adeta. Bu arada ben daha yeni fark ediyorum ama bu benim onunla kurduğum ilk iletişimdi. Şu an yanımdaydı ve kokusu burnuma doluyordu. Onun sıcaklığını az da olsa hissedebiliyordum. Bu bana ona ne kadar çok ihtiyacım olduğunu bir kez daha hatırlatıyordu. Kalbim de vücudum da Jeon Jungkook'a ihtiyaç duyuyordu. Ben onun için yaşıyordum.

"Yoongi, Hoseok ve ben." Yüzünde eğlenen bir ifade belirdi. Elini omzuma atıp arkadaşça vurdu. "Gerilmene gerek yok. Merak etme, hepimiz çok samimi insanlarızdır. Yani en azından biz öyle düşünüyoruz." Kaşlarını kaldırarak yaptığı küçük imayı anlamamı bekledi.

Anladığımı belirtmek için gülümsedim. Bu sefer gerçek bir gülümsemeydi bu. Gerginliğim yüzünden zoraki gülümsemelerimden değildi. Gözlerimin tamamen kısıldığı ve dudaklarımın otuz iki dişimi birden gösterecek şekilde gerilmesini sağlayan gülümsememdi. "Tamam, gergin değilim," dediğimde, "Geliyorsun yanımıza o zaman?" diyerek sorarcasına tek kaşını kaldırmıştı. Başımla onu onayladığımda beraber Jungkookların masasına ilerledik.

Hoseok ile Yoongi'nin sevgili olduğunu okuldan biliyordum. Bir kaç kez öpüştüklerini, birbirlerine arsız sözcükler söylediklerini görmüştüm. Ayrıca onları deli gibi kıskanıyordum. Çünkü ben sevdiğime onlar gibi istediğim zaman dokunamıyor, kulağına kimsenin duymadığını sanıp arsız sözcükler fısıldayamıyordum. Kalbim acıyordu. Artık Jungkook ile sevgili olduğum günlere geçmek istiyordum. Ona dilediğim gibi dokunmak, kiraz dudaklarını doya doya öpmek istiyordum. Biz onların yanlarına geldiğimizde de Yoongi, Hoseok'un kucağındaydı ve sevgilisinin söylediği şeylere kıkırdayıp duruyordu. Lanet olsun, diye geçirdim içimden; lanet olsun.

Just FriendsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin