"Bebeğim, yemek hazır."
Aşağı kattan annemin bana seslendiğini duyduğumda, telefonun ekranındaki arkadaşlarıma ufak bir bakış attım.
Namjoon, gülerek görüş açımdan çıktı. "Annene git, Minnie. Senin için yemek hazırlamış."
Gözlerimi devirdim ve uzandığım yataktan kalktım. "Dalga geçme, Joon. Gerçekten bana çok yardımcı oluyor," diye mırıldandım odamdaki aynanın önünde yüzümü incelerken. İlk üç güne göre daha iyi bir durumdaydım ve bunu anneme borçlu olduğumu biliyordum.
Namjoon, dudaklarındaki sigarayla görüş açıma yeniden girdi. "Annenle dalga geçmiyorum, dalga geçtiğim kişi sensin. Annesinin kuzusu, minik Jiminie," dedi gülerek. Ardından sigarasından bir nefes çekip dumanını arkaya doğru üfledi. Ben orada olsaydım, o lanet sigarayı asla içeride içemezdi.
Odamın kapısını açıp dışarı çıktım. "Umarım siz de sigaradan başka, sağlıklı besinler tüketiyorsunuzdur," diye imayla homurdandım merdivenlerden aşağı inerken.
Seokjin gülerek çilekli sütünü kameraya gösterdi. "Tabii ki, onları iyi besliyorum."
Gülümsedim. Mutfağa girdiğimde bakışlarım direkt annemi buldu. Üzerinde benim siyah sweatlerimden biri ve altında da gri bir eşofman altı vardı. Artık onun bu salaş haline alışmıştım. Görünüşü bana ilk zamanki kadar yabancı gelmiyordu. Hatta bu şekilde daha iyi olduğuna karar vermiştim. "Umarım buzdolabındaki pudinglerimi bitirmemişsinizdir," dedim tek kaşımı havaya kaldırarak. O sırada, annem gülümseyerek yanıma geldi ve yanağıma derin bir öpücük kondurduktan sonra tabaklarımızı ahşap yemek masasının üzerine yerleştirdi.
Taehyung'un koltukta aşağı doğru kaymaya başladığını gördüğümde kaşlarımı çattım. "Kim Taehyung, lanet olsun; seni uyarmıştım." Annem ellerini omuzlarıma yerleştirip, arkama geçerek ekrana baktı.
Esmer arkadaşım, çocuksu bir şekilde güldü. "Senin için yenisini alabilirim, bebeğim. Sonuçta sadece bir puding," dedi sevimli davranmaya çalışıp. O sırada arkamdaki annemi görmüş olmalı ki oturuşunu düzelttikten sonra başını eğerek selam verdi. "Merhaba, Anneciğim."
Seokjin de başını hafifçe öne eğdi ve gülümseyerek, "Merhaba, Anneciğim," dedi Taehyung'u taklit ederek.
Namjoon'un ise kafası karışmış görünüyordu. Olanları idrak edememişti sanırım. Ardından panikle ayağa kalktı, eğilip annemi selamladı. "Merhaba." Ardından geri yerine oturdu.
Annem gülümseyerek ekrana doğru eğildi. "Nasılsınız çocuklar? Sizi uzun zamandır göremedim, ayrıca gördüğüm kadarıyla yeni bir arkadaş edinmişsiniz," dedi Namjoon'a hitaben.
Namjoon sigarasını bırakmıştı. Başını yeniden eğdi. "Sizinle tanışmak beni çok mutlu etti, Anneciğim," diye mırıldandı esmer teni hafif bir kırmızıya bürünürken.
Utanması hoşuma gitse de gerçekten acıktığım için, "Acıktım ben, daha sonra konuşalım," diye homurdandım.
Taehyung ile Seokjin annemi tanıdıkları için rahat davranabiliyorlardı. "Seul'e geri döndüğünde seni yüz kilo olarak bulacağız," diye takıldı bana esmer arkadaşım.
Seokjin gülüp çilekli sütünü içmeye devam ederken yeniden gözlerimi devirdim. "Drama kraliçesi olduğunu biliyorsun, değil mi?" diye homurdandım. Annem hafifçe gülerken omuzlarımı sıvazladı.
"Bırak yemeğini yesin, Tae. Kilo almış olması, zayıflamış olmasından daha iyi," dedi Seokjin, Taehyung'un kafasını itekleyerek.
Namjoon, onların bu haline güldü. Esmer arkadaşım ise homurdanıyordu. Arkamdaki annemin de gülümsediğini ekrandaki bizi gösteren kameradan görebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just Friends
FanfictionJeon Jungkook, geçmişte yaşadığı bir olay yüzünden homofobik olduğunu düşüyordu. Park Jimin ise, Jeon Jungkook'a fena halde aşık olmuştu.