18. Bölüm

1K 86 116
                                    

Bu sefer, sabah uyandığımda başımda rahatsız edici bir ağrı falan yoktu. Kendimi gayet mutlu ve gevşemiş hissediyordum. Sanki burası sevdiğim adamın evi değilmiş, birkaç kapı ötede o uyumuyormuş gibi. Rahat bir tavırla yatağımda gevşemiş, gülümseyerek yatakta dönmeye başlamıştım. Tamam, belki aptal gibi davranıyordum. Dün geceden sonra mutlu olmamı gerektirecek bir durum yoktu belki ancak mutluydum işte.

Taehyung ile Jungkook'un -benim için bile olsa- kavga etmesi hoş değildi. Onlar, hayatımda büyük öneme sahip iki insandı ve ben onların kavga etmek yerine, iyi anlaşmasını isterdim. Yine de büyük ve ciddi bir kavga olmamış oluşu beni rahatlatıyordu. İki çocuğun sahip olabileceği kadar masumiyet ile aptallık içeren bir kavgaydı.

Dudaklarıma bir gülümseme yayıldı ve aslında bu kavganın hiç de önemli olmadığını fark ettim. Belki de mutlu olmalıydım. Sonuçta sevdiğim adam en yakın arkadaşımla beni paylaşamamıştı. Sarhoştu, bu konu üzerinde tartışmayabilir, aptalca şeyler zırvalayabilirdi.

Ben, "insanların en dürüst oldukları zaman, sarhoş oldukları zamandır" fikrini savunan taraftaydım. Ayrıca sürekli bir alkol tüketicisiydim. Bence en güvenilir düşünce de benim gibilere ait olanınkiydi. Daha önce bir yudum alkol bile tatmamış olan herhangi biri gelip bana, "Sarhoş insanlar sadece saçmalar, söylediklerinin ne olduğunu kendileri bile anlamazlar," dese onu ciddiye almaz, dinlemezdim bile. Sarhoş olma hissini tatmadan, o an bir insanın nasıl hissettiğini bilmeden yorum yapılamazdı.

Böylece mutlu olmaya karar verdim.

Yatakta gülümserken yuvarlanmaya başladım. Normalde düşünerek, moralimi bozmayı becerirdim sadece fakat şu an düşünerek mutlu olmuştum. Değişmeye mi başlıyordum? Değişiyorsam bu olumlu yönde bir değişim olmalıydı. Yuvarlanmayı kesip derince iç çektim. Umarım bu ilerleyen zamanlarda da aynı şekilde devam ederdi. Düşünerek moralimi bozmak yerine düşünerek mutlu olmayı başarırdım.

Yavaşça yataktan kalktım ve odadaki gömme dolabın önüne doğru ilerledim. Aynanın karşısına geçip görüntümü inceledim. Kaşlarımın altına kadar uzanan düz, kahverengi saçlarım karmakarışık olmuştu. Kahverengi gözlerim Jungkook'unkiler kadar olmasa da bugün ayrı bir parlaktı. Dudaklarım ise... Onlar her zamanki gibiydi: kırmızı ve dolgun. Beyaz tenim canlı görünüyordu. Kısacası kalbimde hissettiğim mutluluk, bütün bedenimi sarmalamıştı. Güzel görünüyordum.

Birkaç ay önceki; kendini beğenmeyen, çirkin ve yetersiz olduğunu düşünen Park Jimin gitmişti. Yerine kendini sevmeyi bilen ve ne olursa olsun güçlü kalmayı başarabilen bir Park Jimin gelmişti. Ben zayıf değildim, asla da olmayacaktım.

Ellerimden birini saçlarımın arasından geçirerek dağılmış tutamları toplu bir şekle sokmaya çalıştım. Yine de bunu bir tarak olmadan düzgün bir şekilde yapabileceğimi düşünmüyordum. Yanımda getirdiğim bavulun içindeki bütün kıyafetleri, dün gömme dolaba yerleştirmiştim. Dolaptaki kıyafetlerim arasından siyah, arkasında "Be A Good Human" yazan swaetimi, siyah kot pantolonumu çıkardım. Pijamalarımdan kurtulduktan sonra dolaptan çıkardığım kıyafetlerimi üzerime geçirdim ve pijamalarımı katlayıp dolaba kaldırdım.

Misafir odasının küçük banyosuna girdim ve önce ihtiyaçlarımı halledip banyodaki dolaplara yerleştirdiğim kişisel eşyalarımdan tarağımı aldım. Saçlarımı düzgün bir şekilde tarayarak ortadan ikiye ayırdım. Dişlerimi fırçalayıp fırçalamama konusunda bir an tereddüte düşünce bu beni güldürdü. Ellerimi tezgaha yasladıktan sonra başımı kaldırarak aynadaki yansımamla göz göze geldim. Dudaklarımdan bir kıkırtı kaçtı.

Neden dişlerini fırçalayacaksın ki? diye sordu alayla, kötümser iç sesim. Bu iç sesimin benden nefret ettiğine emindim. Sevgili değilsiniz, Jimin. Onun için bu kadar özenmene gerek yok. Dün akşamdan sonra bir daha seni öpmeye yelteneceğini bile düşünmüyorum.

Just FriendsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin