Ertesi sabah uyandığımda hala gece yattığımız pozisyonda olduğumuzu görmüştüm. Seokjin ile benim başım Taehyung'un göğsünde ve onun elleri de bizim bellerimizde. Seokjin ile ellerimiz bile kenetliydi. Nasıl bu şekilde uyuyabilmiştik? Üçümüz de dağınık yatan tiplerdik, yatarken onlarca pozisyon değiştirirdik. Gece boyu kıpırdamadan pozisyonumuzu koruyabilmek bizim için mucize gibi bir şeydi.
Gülümsedim ve yatakta sırt üstü uzanarak gerindim. Bu hareketi yapınca inanılmaz rahatlıyordum. Taehyung'un belimdeki kolunu yavaşça çözüp yana bıraktım. Onlar için kahvaltı hazırlamak istiyordum, dün hepimiz duygusal bir an yaşamıştık, bu yüzden bugün birbirimize daha yakın olacağımızı düşünüyordum. Ayrıca dün olan her şeyin başlangıç sebebi bendim, onlara bir teşekkür etmeliydim; her zaman yanımda oldukları ve beni bir karşılık beklemeden sevdikleri için. Dün her ne kadar benim, onlara destek olduğum zamanları konuşsak da ikna olmamıştım çünkü onlar iki yıldır aralıksız mesaiyle çalışıyorlardı. Ben ise... çok nadiren onlara yardım ediyordum. Onlar hiç bir zaman benim kadar zayıf olmamışlardı çünkü.
Yataktan kalkıp mutfağa doğru ilerledim. Basit bir şeyler yapmak istemiyordum. Pankek, omlet ve krep yapabilirdim; bunlar hem pratik hem de benim yapmakta gayet iyi olduğum yemeklerdi. Yapacağım yiyecekler için malzemeleri çıkarmak amacıyla buz dolabına yöneldim. Gerekli malzemeleri aldığımdaysa tavaları da çıkararak yemekleri yapmaya başladım. Bir yandan da öylesine bir şarkı mırıldanıyordum.
Kendimi kahvaltı hazırlamaya öyle kaptırmışım ki dakikaların ne kadar çabuk geçtiğini fark etmemişim. Krep ve pankek çoktan hazırdı, omletin pişmesini beklerken domates, salatalık doğruyordum kahvaltı için. Dudaklarımda yine kısık sesle mırıldandığım bir şarkı vardı. İçimdeki neşeye bugünün hafta sonu olduğunu fark ettikten sonra daha fazlası eklenmişti. Jungkook'u iki gün boyunca göremeyecek olmak beni ilk defa bu kadar sevindirmiş, rahatsız etmemişti. Yüzünü görmeyi bırakın, sesini bile duymak istemiyordum; onu düşünmek midemi bulandırıyordu. Homofobik olması kolayca kaldırabileceğim bir konu değildi. Umursamama gibi bir durumum da olamazdı.
Neşemi kaçırmamak için Jungkook'u aklımdan attım ve yaptığım işe odaklandım, ta ki belime dolanan kollar ile enseme sürtünen dudakları hissedene kadar. Gülümseyerek yaptığım işi bıraktım. Başımı belimdeki kolların sahibine çevirdiğimde, tek gözü açık bir şekilde çenesini omzuma yaslayan, uykulu bir Kim Taehyung ile karşılaşmıştım. Sevimli suratı daha çok gülümsememi sağlarken eğilip burnuna bir öpücük kondurdum. Bu hareketim zaten bir tanesi açık olan gözünü kapatmasına sebep oldu.
"Günaydın." Kısık sesime karşı anlamsız mırıltılar çıkardı. Tanrım, şu an onu kedi sever gibi sevmek istiyordum. "Bakıyorum da hala uyanamamışız."
Tek gözünü yeniden açıp bana bakmaya başladı. Belimdeki kolları sıkılaşırken bedenini tamamen bana yaslamıştı. Ayakta zor duruyordu aptal herif. "Sen bunu asıl Seokjin'e söyle. O hala uyuyor. Bir kaç kere adını seslendim ama beni duyduğunu sanmıyorum, hala uyumaya devam ediyordu. Ben de onu siktir ettim ve senin ne yaptığına bakmaya geldim." Bu kadar uykusu varken tüm bu cümleleri kurmayı başarabilmesi bile mucize gibiydi. Fakat sevimliydi, hem de fazlasıyla.
Başımı başına yasladıktan sonra ellerimi belimdeki kollarının üzerine yerleştirdim. "Boş ver, uyusun. Dün zor bir gece geçirdik sonuçta." Sesim sonlara doğru istemsizce kısılmıştı.
Taehyung da benimle aynı şeyleri düşünüyor olmalı ki -ya da uyuyakalmıştı- bir kaç saniye boyunca sessiz kaldı. Bakışlarım yüzünde dolaştı, gözleri açıktı ve doğrudan karşıya bakıyordu. Düşünceli görünüyordu, büyük ihtimalle dün geceyi düşünüyordu. Başımı yüzüne doğru eğdim ve yüzümü yanağına sürttüm, çocukluktan gelen bir alışkanlıktı bu. Bunu yapmak beni rahatlatırdı. Taehyung'un da bana kedi demesine sebep olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just Friends
FanfictionJeon Jungkook, geçmişte yaşadığı bir olay yüzünden homofobik olduğunu düşüyordu. Park Jimin ise, Jeon Jungkook'a fena halde aşık olmuştu.