Amfiye girdiğimizden beri içerideki bütün gözler üzerimizdeydi. Jeon Jungkook'un bu çocukla ne işi var, diye düşünüyor olmalıydılar herhalde. Yani onların yerinde ben olsam ben de öyle düşünürdüm. Sonuçta okulun gözde çocuğu, tamamen sıradan olan Park Jimin ile ne yapıyor olabilirdi ki? Ayrıca el ele tutuşuyorduk, aramızda bir şey olduğunu düşünüyorlarsa bunu düşünmekte çok haklılardı. Her neyse. Jungkook ise hiç kimseyi umursamadan tek eli cebinde, tek eliyle de beni sürükleyerek amfide ilerlemeye devam ediyordu. En arkanın iki önündeki sıraya girdi ve en köşeye doğru ilerlemeye başladı. Her zaman oturduğum yerdi bu. Bu amfideki her dersimde bu sıraya oturur ve üç sıra önümdeki Jungkook'u izlerdim.
Buraya kadar her şey normaldi. Tuhaf olan asıl şey, Jungkook'un benim nerede oturduğumu bilmesiydi. Beni gerçekten tanıyor olmalıydı. Beni tanımadığını, benim varlığımdan bile haberi olmadığını düşündüğüm adam, ailemi hatta oturduğum sırayı bile biliyordu. Bu beni mutlu etmişti elbette ki. Kim mutlu olmazdı ki? Sevdiğim adamın benden haberi vardı ve benimle ilgili bir takım şeyleri biliyordu. Tanrım, sanırım bugün şanslı günümdü.
Köşeye benim oturmama izin verdi ve kendisi de hemen yanıma yerleşti. İşte bu da tuhaftı, yanımda mı oturacaktı? Söylediklerinde ciddi miydi? Bana gözetmenlik mi yapacaktı? Mutluluk seviyem daha da artmıştı, gülümsemek istiyordum fakat mutluluğumu ona belli etmemek için alt dudağımı dişleyerek gülümseme isteğimi bastırmaya çalıştım. Durduk yere güldüğümü ve benim tuhaf birisi olduğumu düşünebilirdi. Şey, sanırım bugünün kelimesi tuhaftı çünkü sürekli bu kelimeyi kullanıyordum.
(Amfiyi bu şekilde hayal edin ama sol tarafta duvar yerine, yeniden sıralar var sağ taraftaki gibi ve oradaki sıralar da, sağ taraf gibi duvara yapışık. Jimin ve Jungkook, sağ tarafta oturuyorlar.)
Duvara doğru iyice yaklaşıp oturdum ve elimdeki kitabı önümdeki masaya koydum. Jungkook da hemen yanıma oturarak kitabını benim gibi masaya bıraktı. Dikkatimi çeken en büyük şey ise bana olan yakınlığıydı. Yanı boş olmasına rağmen dibime girerek oturmuştu. Kalp atışlarım zaten hızlıydı, bununla birlikte daha da hızlanmıştı. Cidden, bu adam her şekilde kalbime zarardı. Nefes alsa bile heyecanlanıyordum resmen; hani nefes alsa tahrik olurum diyen insanlar olur ya, onun gibi.
Ne kadar heyecanlansam da bir o kadar da geriliyordum. Onunla yan yana olmak, aynı ortamda bulunmak beni deli ediyordu. Sanki her an yanlış bir şey yapabilirmişim gibi hissediyordum. Ne yapabilirsem sanki! Bunlar hep gerildiğim içindi, gerilince paranoyaklaşabiliyordum. Kötü özelliklerimden biri. Ama huzurluydum da, kokusunu bu kadar yakından alırken, kokusuyla mest olurken nasıl huzursuz olabilirdim ki? Başımı boynuna gömmek ve hayatımın sonuna kadar orada yaşamak istiyordum. Çok muydu bu isteğim, minik basit bir şeydi işte. Fakat bu hayatta her şey istediğimiz gibi gitmiyordu. Bazen sabretmemiz ve savaşmamız gereken konular oluyordu.
Bana uyuyabileceğimi, benim için gözetmenlik yapacağını söylemişti. Uykumun kaçtığını ve onunla bu kadar yakın olma fırsatının tadını çıkarmam gerektiğini düşündüğümü sanabilirsiniz ancak hiç de öyle değildi. Ben uykuma düşkün bir insandım. Ayrıca şu an deli gibi uykum vardı. Kusura bakmayın ama Jungkook her zaman hayatımın ön planında olamazdı, bu yüzden kollarımı masanın üzerinde üst üste koyup başımı da kollarımın üzerine bıraktım. Bakışlarım ise dikkatle beni izleyen Jungkook'ta idi. Sarı saçları alnının iki yanında dinleniyordu ve büyük kahve gözleri de ilgiyle gözlerime bakıyordu. Bu fırsattan istifade gözlerinin en derinlerine baktım. Altın sarısı hareleri beni büyülemişti. Bu ona ilk defa bu kadar yakın bakışımdı cidden. Harelerini, dudağının altındaki minik beni, hatta bilmediğim burnunun alt kısmındaki beni bile rahatça görebiliyordum. Çok yakışıklı ve kusursuzdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just Friends
FanfictionJeon Jungkook, geçmişte yaşadığı bir olay yüzünden homofobik olduğunu düşüyordu. Park Jimin ise, Jeon Jungkook'a fena halde aşık olmuştu.