Kampüsün bahçesinde, çimler üzerinde oturuyordum ve geriye doğru yaslanmıştım, ellerimle arkadan bedenime destek veriyordum. Bacaklarımın biri düz bir şekilde uzanırken diğerini karnıma doğru kıvırmıştım. Yüzüm güneşe dönüktü fakat güneşin ışıkları veya ısısı yüzüme gelmiyordu. Hemen arkamdaki bir ağacın gölgesindeydim çünkü, güneş yaprakların arasından minik bir ışık huzmesi olarak görünüyordu sadece. Huzurluydum, hafif esen ılık rüzgar yüzümü yalıyordu. Gözlerimi kapatıp derince nefes aldım. Yaz bitiyordu, yazın son günlerini yaşıyorduk artık. Bu bir bakıma üzücü, bir bakıma da iyi bir şeydi. Üzücü yanı; üşümekten nefret etmemdi, cidden üşümekten deli gibi nefret ediyordum. İyi yanı ise; kalın kıyafetler giyecek olmaktı, onların sıcaklığı ile mayışmaktı.
Tamam, belki biraz tuhaf biri olabilirim.
Jungkook ile arkadaşlık ilişkisine girmemizden bu yana bir ay geçmişti. Bir aydır arkadaştık yani. Maalesef henüz sevgili olamamıştık, daha bir aydır iletişim içindeyken ve onun yöneliminden bihaberken nasıl sevgili olabilirdik? Sevdiğim adamın yanında daha çok geriliyordum artık. 'Duygularımı anlayacak mı, belli ettim mi?' korkusu yüzündendi. Ancak bunları düşünmeyi de kesemiyordum çünkü eğer ona olan duygularımı anlarsa ne tepki verebileceğini kestiremiyordum. Çözülmesi zor bir adamdı Jeon Jungkook.
Bazen çok yakın, bazen tamamen uzaktı. Çok mutluyken bir anda sinirlenebiliyordu. Bazı anlam veremediğim hareketleri vardı. Arada neden onu sevdiğimi sorgulamama sebep bile oluyordu. Beni yoruyordu, beni çok yoruyordu. Partiye gittiğimiz günden beri hiç ağlamamıştım ama yine de yoruluyordum, ruhsal açıdan. Jungkook'un yanındayken yapacağım bir hareket veya söyleyeceğim bir söz için bir kaç kez düşünüyordum. Bu can sıkıcıydı bir yönden de çünkü onun yanında kendim gibi olmak istiyordum. Ancak daha önce de söylediğim gibi, hayatta her şey istediğimiz gibi gitmiyordu.
Şu an hariç. Bir kaç dakika önce Jungkook'u görmek için içimden yalvarıyordum ve az önce gözlerimi açıp karşıma baktığımda bana doğru yürüyen bir adet Jeon Jungkook görmüştüm. Tanrım, bazen cidden işe yarıyorsun, böyle devam et lütfen. Sana inanmasam da bu kulunu unutma, yani bence unutmamalısın. Sonuçta ben de insanım ve aşığım, sırılsıklam hem de. Her yerim ıpıslak böyle falan... Tamam, biliyorum; berbat bir espriydi.
"Selam. Çok keyifli duruyordun, ben de şunun keyfini bozayım bir dedim." Yüzünde sevimli, tavşan gülümsemelerinden biri vardı ve bu gülümsemesi beni öldürüyordu. Yanıma oturdu ve o da benimle aynı pozisyonu aldı. Gözlerimi üzerinden hiç çekmeden hareketlerini takip ettim. Bazı zamanlar ona karşı fazla cesurdum ve şu an o anlardan birindeydim.
"Ha ve ha. Keyfimi bozabilecek son kişisin." Yalan. "Şu an gayet mutluyum. Dokunma bana!" Jungkook ile bu şekilde samimi konuşmak hoştu. Böylece kendimi ona daha yakın hissediyordum. Normalde olduğumuzdan daha yakın, iki sevgili gibi.
Kıkırdayarak başını omzuma yasladı ve ben de anında hızlanan kalbimi dizginlemeye çalıştım ama sadece çalıştım çünkü hiç bir işe yaramamıştı. Artık daha yakındık, ilişkimiz seviye atlamıştı. Sıradan birisinden, basit bir arkadaşa yükselmiş, oradan da yakın bir arkadaş olmuştum ve sanırım bunun ilerisi kardeşlikti. Asla ulaşmak istemediğim bir seviye.
Omzumun üzerindeki başının üzerine başımı koymak istiyordum deli gibi fakat bunu yapamazdım, kızabilirdi. Başımı başına yaslamak yerine omzumdaki başını hafifçe itekledim. Amacım şakalaşmaktı. Bunu artık sık sık yapar olmuştuk, bu şekilde daha iyi anlaştığımızı fark etmiştik. Ayrıca daha da samimi olmamıza yardımcı oluyordu. "Kafan bile çok ağır, Kook. O gün nasıl altında ezilmedim, hala anlamıyorum." Bir kaç gün önce bizim evde yaşadığımız bir olay sonucu Jungkook üzerime düşmüştü. Ondan bahsediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just Friends
FanfictionJeon Jungkook, geçmişte yaşadığı bir olay yüzünden homofobik olduğunu düşüyordu. Park Jimin ise, Jeon Jungkook'a fena halde aşık olmuştu.