23. Bölüm

917 79 89
                                    

12 gün sonra...

Siyah tişörtümü hızla üzerime geçirdim ve telefonumu almak için dolabıma doğru ilerledim. Telefon tam kapanmak üzereyken aramayı cevaplayabildim. "Efendim, Tae?" diye mırıldandım telefonu omzum ile kulağım arasına sıkıştırdıktan sonra. Duşların olduğu kısma geri döndüm, şampuanım ile kirli kıyafetlerimi alıp yeniden dolabıma yöneldim.

"Neredesin sen?" diye sordu Taehyung, sabırsızlığı sesinden okunacak şekilde.

Hafifçe gülümsedim. Esmer adamın dakik olma huyuna bayılıyordum, sürekli bilinçli olarak gecikip onu sinir ediyordum. "Çıkıyorum şimdi, birazdan evde olurum."

Taehyung sesli bir şekilde ofladı. "Neden her seferinde bunu yapıyorsun, seni aptal? Bir gün de erken gel buluşmalara," dedi bıkkınca. Bulunduğu yerde volta attığını görmesem de biliyordum.

"Seni sinir etmek hoşuma gidiyor," dedim. Eşyalarımın hepsini çantama yerleştirmiştim. Montumu da üzerime geçirerek çantamı omzuma aldım. "Ayrıca biz bize olmayacak mıyız? Ne bu acele?" Soyunma odasından çıkmadan önce ışıkları kapattım. Pantolonumun cebinden odanın anahtarını çıkarttım, kapıyı da kilitleyip sessiz koridordan çıkışa doğru ilerlemeye başladım.

Esmer arkadaşım yeniden ofladı. Bu rahat tavırlarıma sinir olduğunu biliyordum. "Yoongi, Hoseok ve Jungkook, çoktan varmışlar kafeye. Bizi bekliyorlar. Seokjin de ben de hazırız ama yine, her zamanki gibi Jimin beyler teşrif edemedi," diye homurdandı daha yüksek bir sesle.

Güldüm. "Tamam," dedim soyunma odasının anahtarı güvenlik görevlisine bıraktıktan sonra. "Şimdi arabaya bineceğim. On dakikaya oradayım." Binadan dışarıya adım attığımda saçlarım rüzgarın etkisiyle geriye doğru uçuştu.

Taehyung, arka planda birisiyle konuştu, muhtemelen Seokjin'e durumu anlatıyordu. Ardından yeniden bana döndü. "Giyeceklerini biz hazırlarız, sen çabuk olmaya bak. Çabuk olacağım diye radara falan da yakalanma."

-------------------

Oturduğum koltukta bedenimi biraz daha aşağı kaydırdım. "Tanrı aşkına; neden bu saatte, dışarıda Yoongiler ile buluşuyoruz?" diye homurdandım.

Ön koltukta arabayı süren Seokjin, dikiz aynasından bana ters bir bakış attı. "Çok konuşma, Park Jimin! Zaten senin yüzünden geç kaldık."

Gözlerimi devirdim ve elimi saçlarım arasından geçirdim. Saçlarımı yeniden sarıya boyamıştım, sarışın olmayı seviyordum.

Taehyung, Seokjin'in yanındaki koltuğundan bana alaylı bir bakış attı. "Jungkook'u göreceğin için heyecanlanman gerekmiyor muydu?" diye sordu. Bu durumdan en çok o zevk alıyor gibi görünüyordu. Öyle ki Seokjin'in arabayı sürmesine izin bile vermişti.

Bakışlarımı, sol tarafımdaki camdan dışarıya odakladım. "Siktir git, Taehyung," dedim tıslarcasına. Elbette ki heyecanlıydım, zaten asıl sorun da buydu ve Taehyung bunu gayet iyi biliyordu. Sürekli olarak Jungkook ile birlikteydim. Her an bir hata yapabilirdim. Özellikle de ilişkimiz bu duruma gelmişken. Ayrıca kalbim artık dayanamayacaktı ve bir anda her şeyi itiraf edecektim. Bu yüzden bu durum beni endişelendiriyordu.

Dört gün önce olanlar yeniden yaşanabilirdi ve bu hiç hoş olmazdı.

Dört gün önce, Jungkook ile yarışma için pratik yaparken aramızda ciddi bir etkileşim olmuştu, kendimi tutamamış ve onu öpmüştüm. Bu on gün içerisinde başka öpüşmelerimiz de olmuştu fakat hepsini o başlatmıştı ve hepsi de saniyelik öpücüklerdi. Benim başlattığım öpücük ise gayet uzun sürmüştü, hatta biraz daha devam etse yanlış yerlere gidebilirdi. Kendimden geçmiştim, kalbim patlayacak gibiydi ve dudaklarımdan, "Sana çok ihtiyacım var," cümlesi dökülüvermişti. Neyse ki o an, Jungkook da kendisinden geçtiği için bu cümlem üzerinde çok durmamıştık ancak bu cümlem bana koyu bir hickey kazandırmıştı. Morluk hala tamamen kaybolmamıştı.

Just FriendsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin