Jungkook, öfkeyle ayağını yere vuruyor, her an sahneye atlayabilirmiş gibi duruyordu. Bunu yapabileceğini biliyordum ve şu an hiç rahat değildim.
Rol arkadaşıma bakarken yan gözlerle sevgilimi izliyordum, bir şey yapmayacağından emin olmak istiyordum. Repliklerimi söylemeye devam etsem de dikkatimi tamamen oyuna veremiyordum. Bunu, bizi izleyen hoca da fark etmişti.
"Kestik," diye seslendi yüksek bir sesle. Öfkeli görünüyordu. Oturduğu yerden kalkıp bize doğru ilerledi. "Jimin, sen ne yapıyorsun? Dikkatini topla artık." Hocanın bana olan bakışları sertti.
Arkada kalan sevdiğim adamın hocaya bakarak hışımla yerinden kalktığını gördüm ve panikle sahnenin ucuna doğru ilerledim. Sevdiğim adama buraya gelmemesi için uyarıcı bir bakış attıktan sonra hocanın önünde durdum fakat gözlerim hala Jungkook'un üzerindeydi. "Çok üzgünüm hocam, dikkatimi oyuna vermeye çalışacağım," dedim gözlerimi Jungkook'un üzerinde tutmaya devam ederken.
Sevgilim iç çekti ve yerine geri oturdu. Uyarımı almıştı ve yapmaya yeltendiğinin mantıklı bir hareket olmadığını fark etmişti.
Jungkook'un halinden hiç memnun olmadığını biliyordum ancak yapabileceğimiz bir şey de yoktu. Bu kulübe katılmıştım ve sorumluluklarımı yerine getirmek zorundaydım. Kulüpten gelecek puan da mezuniyet puanıma eklenecekti ve eğer puanım aptal bir kulüp yüzünden düşerse bu, hiç hoş olmazdı.
Hoca, baş ve işaret parmağıyla burun kemerini sıktı ve başını iki yana salladı. "Biraz mola verelim. Jimin, sen de bu süreçte dikkatini topla. Gerekiyorsa sevgilini yollayalım," diye homurdandı yorgun bir şekilde. Ardından arkasında kalan sevdiğim adama bir bakış attı.
Hocaya hak veriyordum. Sonuçta bir sahneyi onuncu deneyişimizdi bu, üstelik oynayacağımız sahne basit bir kısımdı. Dikkatim Jungkook yüzünden sürekli dağıldığı için ya replikleri unutuyor ya da replikleri karıştırıyordum. Bu, hocayı gerçekten yormuş olmalıydı. Belki de Jungkook cidden buradan gitmeliydi. Kıskanç herifin tekiydi ve onun kıskanıp kıskanmayacağına odaklanarak rolünü unutuyordum.
Sahneden inerek sevdiğim adamın yanına ilerledim. Jungkook, sert bakışlarını arkamda kaldığını tahmin ettiğim masum rol arkadaşıma -Soojin'e- yolluyordu. Gözlerindeki alevi buradan bile görebiliyordum. Zavallı Soojin çoktan sevgilimin kara listesine girmişti bile.
Sevdiğim adamın önüne geldiğimde elimi gözleri önünde sallayarak dikkatini bana vermesini sağlamaya çalıştım. Birkaç saniye daha Soojin'e alev saçan bakışlarını attıktan sonra sonunda bana döndü. Yüzündeki ifade yumuşamış olsa bile hala öfkesi yerini koruyordu. Yine de bana karşı asla sert olamayacağını biliyordum.
"Sevgilim," diye mırıldandım elimi yanağına yerleştirip. "Biraz bahçeye çıkmaya ne dersin?" Umutla, "Evet," demesini bekleyerek ona baktım. Olası bir olumsuz durumu önlemek, puanımı düşürecek şeyler yapmaktan uzak durmak istiyordum.
Fakat sevdiğim adam başını iki yana salladı ve yeniden arkamdaki bir noktaya -muhtemelen Soojin'e- baktı. "Hayır, burası iyi," dedi gözlerini gözlerime çevirmeden önce. Ne yapmaya çalıştığımın farkındaydı ve beni burada yalnız bırakmayacaktı.
Gülme isteğimi daha fazla bastıramadım ve karşısında kahkaha atmaya başladım. Bu durum fazlasıyla komikti çünkü. Artık Jungkook'un kıskanç olduğunu öğrenmiş olsam bile bana hala sevimli geliyordu. Fazla kıskanç bir adamdı ve bu oyun, onun hiç hoşuna gitmeyecek temaslar içeriyordu. Neyse ki bu sefer, ilki gibi öpüşme sahnesi yoktu. En azından bu açıdan rahat olabiliyordum.
Sevgilim kaşlarını çatarak bana baksa da gülüşümü izledikçe kaşları normal haline döndü, bakışları yumuşadı ve dudaklarının kenarları yukarı doğru seğirmeye başladı. "Neden gülüyorsun? Komik bir şey mi var?" diye sordu sert olmaya çalışarak ama çoktan, yumuşadığını gözlerinde görmüştüm ben.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just Friends
FanfictionJeon Jungkook, geçmişte yaşadığı bir olay yüzünden homofobik olduğunu düşüyordu. Park Jimin ise, Jeon Jungkook'a fena halde aşık olmuştu.