"Bu durum hiç hoşuma gitmedi," dedi Jungkook, büzdüğü dudaklarıyla arabayı dağ evinin garajından çıkarırken. Bugün, bu cümleyi ondan fazlaca duymuştum.
Başımı koltuğa yasladım ve kıkırdadım. "Sevgilim, hala birlikte olacağız. Evlerimiz arasında birkaç kilometre mesafe olacak sadece," diye mırıldandım. Aslında Jungkook'un huysuzlanıyor oluşundan gayet hoşnuttum. Sevdiğim adamın benimle baş başa vakit geçirmek istiyor oluşu, beni fazlasıyla mutlu ediyordu.
Jungkook, gerçekten bu durumdan memnun olmadığını belli eden yüz ifadesiyle bana döndü. Gözleri birkaç saniye üzerimde dolaşsa da çok geçmeden yeniden yola odaklanmıştı. "Seni sürekli görmek istiyorum, birkaç saat değil, güzelim. Daha yeni kavuştuk."
Gülümseyerek sevgilime doğru uzandım ve yanağına derin bir öpücük kondurdum. Elimi yanağına yerleştirip yumuşak bir şekilde okşadım. "Beni istediğin zaman görebileceğini biliyorsun, Kook," dedim gözlerim güzel yüzünde dolaşırken. Ona özgürce bakabilmek çok güzeldi.
Jungkook yeniden bana bir bakış attı. Gözlerinden mutsuzluk akıyordu. Tanrım, çok sevimliydi. "Bak ne diyeceğim," dedi kırmızı ışıkta durduğumuzda bana doğru dönüp. "Bana taşın, böylece her gün birlikte olabiliriz." Bana öyle bir umutla bakıyordu ki, hayır demek imkansızdı. Zaten hayır demek de istemiyordum.
Eğilip sevdiğim adamın dudaklarına kısa bir öpücük bıraktım. Gözlerini huzurla kapattı. "Bunu Taehyung ve Seokjin ile konuşmam gerektiğini biliyorsun. Öncelikle, her şeyi onlara anlatmamız gerektiğini de biliyorsun," diye mırıldandım kapalı gözlerine bakarken. Dudaklarına yeniden bir öpücük kondurmaktan kendimi alamadım. Dudakları bağımlılık yapmıştı. Şarap gibiydi benim için. Kim bilir, Jungkook belki de Dionysos'dur. Bu, onun tanrısal özelliklerini açıklardı. "Hala ikimizden haberleri yok."
Sevgilim, hızla trafik ışıklarına bir bakış attı. Dört yol ağzı olduğu için ışıklar uzun süre kırmızı yanabiliyordu. "Tamam, onlarla da konuş ama evet diyeceklerini düşünmüyorum," dedi mahcup bir şekilde ensesindeki saçlarla oynarken. "Sonuçta, iki yıl boyunca yaşadığın her şeyi onlar yakından gördüler."
Gözlerimi devirdim. Hala bu konuda mıydık? Artık bu sorunu hallettiğimizi düşünüyordum. "Jungkook, lütfen baştan başlamayalım. Anlayışla karşılayacaklarını biliyorum."
Jungkook ellerinden birini enseme yerleştirdi ve ensemdeki saçları hafifçe çekiştirdi. Bunun çok hoşuma gittiğini biliyordu artık. Alt dudağımı, dudakları arasına alıp emdikten sonra alınlarımızı birbirine yasladı. "Tepkilerinden korkuyorum açıkçası. Senin üzülebilme ihtimalin beni deli gibi korkutuyor. Seokjin ve Taehyung bir konuda hemfikirse, Yenilmezler'den bile daha yenilmez oluyorlar," dedi saçlarımdaki elini çeneme getirerek.
O sırada, trafik ışıklarına baktığımda sarı ışığın yeşil ışığa döndüğünü gördüm ve sevgilimden ayrılıp ona yolu işaret ettim. Ne demek istediğimi anlayarak beni bıraktı, yeniden yola odaklandı. "Üzülmeyeceğim, sadece yanımda ol yeter. Sen yanımda olursan birlikte, Seokjin ve Taehyung'dan daha güçlü olabiliriz," diye mırıldandım hala yanımda oturan adamın yan profilini izlerken.
Dudaklarının yukarı doğru kıvrıldığını gördüm. Bu, beni de gülümsetti. "Sonsuza kadar yanında olacağım, güzelim. Sen benden sıkılsan da seni bırakmayacağım."
Homurdanarak arkama yaslandım ve kollarımı göğsümde birleştirdim. Cümleleri kalbimi hızlandırsa, yanaklarımın kızarmasına sebep olsa da böyle söylemesi sinirimi bozmuştu. "Asla senden sıkılmayacağım, seni aptal. İki yıldır seni bekliyordum ben."
Jungkook minik bir kahkaha attı. "Sanırım seni arada bu şekilde kışkırtacağım, çok sevimli oluyorsun," dedi bana sevgi dolu bakışlarını atarken. "Her bir zerrene aşık olmuşum ben, Jimin-ah." Direksiyonu tutan ellini sıkılaştırdığını beyazlayan eklemlerinden anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just Friends
FanfictionJeon Jungkook, geçmişte yaşadığı bir olay yüzünden homofobik olduğunu düşüyordu. Park Jimin ise, Jeon Jungkook'a fena halde aşık olmuştu.