Bölüm Yazarı:krevontulet
Donghyuck'un sinirle fırlattığı yay ayak ucuma düşünce yüzümde oluşan alaycı gülümsemeyi engellemeye gerek duymadan oku serbest bıraktım, beklediğim gibi hedefi vurmuştum. Donghyuck feci aklıyla önüme sürekli ayrı engel çıkarsalar da bu konuda henüz bir şey yapamamışlardı.
“Donghyuck bugün bir saat daha fazla uğraşmanı istiyorum.”
“Ama ben istemiyorum.” Çıkacak küçük tartışmayı durduramayacağımı bildiğim için onun yerine saraya ilerlemeye başladım. Normalde olsa küçüklüğümüzden beri değişen bir şey olmadı demeyi tercih ederdim ama içinde bulunduğumuz dönem özellikle Donghyuck'un davranışlarında gözle görülür bir değişim oluşturmuştu. Adını tam olarak böyle koymasalar da herkes kraliyetin yavaştan yeni kralı seçiyor olduğunun farkındaydı. Halk ne kadar kral olarak Mark'ı görmek istese de Mark kendini öyle görmek istemiyor olmalı ki bu meselelerden oldukça uzak durmaya çalışıyordu.
“Birini yakalamışlar.” Mark'a bana uzattığı su için teşekkür etsem de aklım dediği şeyde takılı kalmıştı “Son zamanlarda çok yaşanıyor.”
“Ya da ilk defa bize bu kadar yansıtılıyor.” İkimiz de sırtımızı bahçedeki büyük çeşmeye dayarken bakışlarımız her seferinde hedefi kaçırıp ardından da delirmiş gibi etrafa saldıran Donghyuck'taydı “Senin de Donghyuck'un da benim kral olmamı beklediğinizi biliyorum.” Tabii ki öyleydi halkın bana ya da Donghyuck'a sempati beslemediğini biliyordum. Mark bunun için biçilmiş kaftandı üstüne üstlük küçüklüğünden beri bunun için yetiştirilmişti “Aşağıda neler olduğu hakkında sizin bildiğinizden daha çok şey biliyorum ve emin ol bilmek bile istemezsin.” Etrafı kontrol edip bana doğru eğilip fısıldadı “İnsanları katlediyorlar, buna göz yumamazdım.”
Yüz ifadeleri gittikçe gerilirken daha rahat nefes alabilmek için hızla gömleğinin düğmelerinden birini açtı hâlâ ne kadar terlediğini fark edebiliyordum, hava sıcak değildi Mark ilk defa bu derece gergindi.
“Jeno, abi kardeş konuşmasının vakti olmadığının farkındayım ama her zaman yanında olamam.” dediği şeyle gülmeme bile izin vermeden devam etti, oldukça telaşlı duruyordu “Onlara inanma. Ne derlerse desinler, sana ne kanıt gösterirlerse göstersinler babama inanma.” Kaşlarım merakla kalktı, bu konuşmanın ucunun babama dokunacağını düşünmüyordum “Özellikle Donghyuck'u korumanı istiyorum yoksa hırsı onu yiyip bitirecek. Ne olursa olsun kral sen olmalısın Jeno yoksa savaşın önüne geçemeyiz.”
“Ne savaşı?” Gözleri arkamda bir noktaya takıldığında ben de aynı yöne döndüm,beş altı kişilik asker grubuna doğru bakıyordu.
“Gitmem lazım.” Elini saçlarıma koyup gülerek karıştırdı ama bu kadar kısa süre ellerinin titremesini anlamama yetmişti “Neyden korkuyorsun?”
“Hiçbir şeyden.” Sert adımlarla askerlere doğru ilerleyip bir süre sonra onlarla birlikte gözden kayboldu. Şimdi ne işi vardı bilmiyordum ama muhtemelen akşam zindana indiğimizde bizi yine bir araya toplayacaklardı.
Her zaman insanı korumaya yönelik bir yol izlemeye çalışsam da babam bu ülkenin kralıyken bu pek de mümkün olmuyordu. Gerçi halk da babama onları kurtardığı için epey hürmet gösterirdi ama kimse babamın onları neyden kurtardığını bilmezdi, biz dahil. Sanırım Mark bir şeyler biliyordu ama o da üstü kapalı konuşmalar dışında açık açık birine anlatma yanlısı değildi.
Büyücüler. Babam tüm hayatını büyücü olarak adlandırdığı kendisinin tehlikeli olarak gördüğü varlıkları avlamaya harcamıştı, artık bunu yerine getiremiyor olacak ki bizden birinin yerini alıp aynı onun gibi devam etmemizi istiyordu. Normalde çok nadir karşılaştığımız büyücüleri de son zamanlarda tahta geçme olayları yüzünden neredeyse her iki günde bir görmeye başlıyorduk. Önceden sadece tehlike arz edenleri avladıklarını söyleseler de artık içimde bir his vardı ki her şey değişmişti. Daha önce onlardan birini öldürmüştüm bu çok da alışılagelmedik bir şey değildi ama onların suçlu olduğundan tamamiyle emindim, son zamanlardaki olaylarda ise suçlarının ne olduğu hakkında sorduğum hiçbir soruya cevap alamıyordum. Mark bu cevapları aramış olmalıydı.