Bölüm yazarı:auroraofland
Müziğini duyamayan bir kemanist, kulağa ne kadar ezikçe geliyor değil mi? İşte ben bu eziklikte sıkışmış ezik bir çocuktum. Hayır, sağır değildim. Sadece çaldığım kemanın notaları kulağıma ulaşmıyordu. Sanki bir okyanusta boğuluyormuşum gibi iğrenç bir his içimi kaplıyordu. Bu hissi nasıl geçireceğimi bilmiyorum. Beni müziğe geri döndürecek ne vardı bilmiyordum. Ben, Lee Jeno; koca bir hiçliğe doğru gidiyordum.
Keman çalmama sebep olan insanı, annemi, kaybetmem beni koskoca bir boşluğa bırakmış ve artık kemanımı duyamaz hale gelmiştim. Bunun geri dönüşü var mıydı bilmiyordum. En son iki yıl önce bir yarışmada çalmayı denemiş ve kemanın acı çığlıkları herkesin kulaklarına berbat bir rezillik olarak kazınmıştı. Benim kulaklarıma ulaşan tek bir nota bile yoktu oysaki.
"Jeno!"
Renjun'in minik elini ensemde hissetmemle irkilerek ona dönmüş ve kaşlarımı kaldırmıştım.
"Yine dünya ile tüm iletişimini koparttın."
Renjun küçükken gittiğim sanat akademisinde tanıştığım resim öğrencisiydi. O yaşından bu yana gelecekte harika bir sanatçı olacağını bas bas bağırıyordu ve onunla gurur duymadan edemiyordum.
"Ah, evet. Dalmışım..."
Hafifçe güldüğünde bizi kapının önünde bekleyen Donghyuck'a doğru koşmuş ve sırtına atlamıştı. Donghyuck çığlık atıp güldüğünde keyifleri beni de gülümsetmişti.
"Bugünün dedikodusu erken geldi. Geçen sene hastanede yatan Na Jaemin vardı ya, iyileşmiş."
"Piyanist olan mı?"
Donghyuck soruma karşı kafasını yukarı aşağı sallamış ve sırtındaki Renjun ile yürümeye başlamıştı. Ben de bir adım arkalarında ilerliyordum
"Evet o ama artık piyano çalamıyormuş. Geçirdiği kazadan sonra parmaklarını yeniden oynatması zormuş. Hâlâ rehabilitasyon görüyormuş."
Bu bilgileri nerden aldığına dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Tüm bilgileri Donghyuck'dan öğrenirdik ve olayın gerekli ya da gereksiz olması hiç önemli değildi. Onun araştırmacı kişiliği beni bazen şaşkına döndürüyordu.
Renjun, Donghyuck'un sırtından inip ikimizin de koluna girmiş ve bana doğru dönmüştü.
"Aslında, belki Jeno'ya moral olabilir. Değil mi?"
Hyuck da Renjun'i onayladığında ne diyeceğimi bilememiş ve çalan zille sınıfa girmiştim. Hyuck ve Renjun aynı sınıftaydı, ben ise karşı sınıflarındaydım, bu yüzden yollarımız burada ayrılmıştı.
Sıra arkadaşım olan Yangyang beni görmesiyle el sallarken gülümseyerek yanına oturdum ve çantamı sıranın yanındaki küçük kancaya astım. Yangyang, geçen sene Almanya'dan buraya tanışmıştı ve genel olarak sessiz bir çocuktu. Ben de sessiz olduğum için kolayca geçinebilmiştik.
Derse başlamadan önce içeriye giren çocukla herkes sessizleşmişti. Bu, Na Jaemin'di. Hastanede olduğu süre boyunca büyümüştü. Saçlarını pembeye boyatmış olmasına rağmen yüzünde hiç renk yoktu. Jaemin hiçbir şey demeden çaprazımızdaki sıraya otururken parmaklarındaki sargılar dikkatimi çekmişti. Bir piyanist, hatta bir müzisyen için en büyük kabuslardan biri gibi duruyordu. Hayatındaki ışığın gittiğini düşündüğüne emindim. Benzer hisler bende de vardı ne de olsa.
Ders boyunca gözlerim ona takılıp durmuştu ki onun da bana baktığını anlamam zor olmamıştı. İki yıl önceki rezilliğimden herkes gibi onun da haberi vardı. Belki de o da hislerimizi yakın olduğunu geçiriyordu aklından, kim bilir?