Bölüm Yazarı:daddyjohnlilten
"Efendim, hazır mısınız? Artık çıkmamız lazım, arabanız sizi bekliyor."
Kendisine seslenip bir şeyler soran hizmetçiyi görmezden gelen soylu genç adam, giymeye alışık olmadığı frakını düzeltmek ve üzerine düzgünce oturduğuna emin olmaktaydı. Kıyafeti vücuduna ideal bir şekilde, tüm ölçüleri alınarak dikilmişti ama mükemmeliyet arayan gözleri hala bir beğeniyi fazla görüyordu. Halbuki kusursuzdu üzerindekiler; frakı ve beyaz gömleği neredeyse ışık altında parlayacak kadar iyi ütülenmiş, kaliteli ve pahalı malzemelerden yapılan siyah şapkası karamel rengi saçlarına tam oturmuş, papyonu ne çok sıkı ne çok gevşek olacak şekilde yakalarının ortasına bağlanmıştı.
"Kıyafetim hakkında ne düşünüyorsun, Alfred?" diye sordu, yüzündeki memnuniyetsiz ifadeyle dönüp kendisini beklemekte olan yardımcıyla göz göze gelerek. Adam ilk başta sorulan soru karşısında afallasa da, yıllarca yaptığı işin tecrübesiyle kısa sürede ifadesizleşerek profesyonelliğini korudu ve çekinerek de olsa karşısındaki prensi inceledi. Ne kadar bakarsa baksın, hiçbir kusur veya göze çarpacak bir dikiş hatası göremiyordu. Ütü çizgileri düz ve simetrikti. Şapka ne çok büyük, ne de çok küçüktü. İpekten dikilmiş beyaz eldivenlerinin üzerine toz bile konmamıştı. Her şey mükemmeldi.
"Balodaki en iyi görünen davetli olacağınıza şüphe yok efendim. Hiçbir kusur yok, sözüme güvenin lütfen." dedi Alfred, bir soyluyu bu kadar uzun süre incelemesi karşısındaki kişi tarafından saygısızlık sayılabileceği için gözlerini prensten çekip duvara dikerek.
Prens son bir kez kendisine baktıktan sonra iç çekti ve bir tamamlanmamışlık hissiyle de olsa kapıya doğru yürüdü. Arkasından onun adımlarını izleyen yardımcısı ise sessiz bir derin nefes alıp rahatlayarak elinde ona vermek için tuttuğu paltoyla prensin peşinden gitti. Onları gören diğer uşaklar koridorların kenarlarına sinerek kafalarını yere indirirken genç prens kendisine öğretildiği gibi gözlerini karşıdan ayırmıyor, dimdik duran sırtı ve omuzlarıyla resmen karşısında duran herkesi önünde eğilmeye zorluyordu.
Alt kesimin görmeyi hayal bile edemediği, krallıktaki en önemli binalar arasında olan konaktan çıktıklarında baloya gidecek olan at arabalarından biri kendilerini bekliyordu. Ağırlığına rağmen güçlü kış rüzgarı yüzünden araba ileri geri sallanırken, üşüdüğü titremesinden belli olan şoför ise huysuzlanmaya başlayan beyaz iki atı kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Prens Na dudağının bir kenarını kaldırarak belli belirsiz gülümsedi; şoför, neredeyse bir saat boyunca bu soğukta beklemek zorunda kaldığı için kafasından kendi hakkında pozitif düşünceler geçmediğine emindi.
"Efendim, bekleyin. Davetiyenizi almayı unuttunuz." diye seslendi Alfred, genç adam kapı girişinde ondan aldığı paltosunu giyerek arabaya ilerlerken. Ancak prens arabaya binip olabildiğince konforlu bir pozisyon alana kadar yardımcısını görmezden gelmiş, en sonunda ifadesiz bir şekilde elindeki süslemeli zarfı sakince almıştı. Onun bineceği anı dört gözle bekleyen şoför ise prense kısa bir bakış atıp kapıyı kapattığına ve güvenli bir şekilde oturduğuna emin olduktan sonra elindeki ipleri atların sırtına vurarak hareketlenmelerini sağlamıştı.
Atlar kişneyerek arabayı çekmeye başladığında Jaemin etrafında şoför dışında birinin olmamasının verdiği rahatlıkla bacak bacak üstüne atmış, ne hızlı ne yavaş bir tempoyla geçtikleri sokakları ve oradaki insanları izlemişti. Mesela kocasını beklerken cama çıkmış canı sıkkın orta yaşlı bir kadını, üst kesimden olduğunu kıyafetiyle belli eden babasıyla birlikte yürüyen bir çocuğu, yüzlerinde yılların izlerini taşımalarına rağmen büyük olasılıkla şu ana kadar gördüğü herkesten daha zarif görünümlü yaşlı bir çifti izledi.