11|Limerence|

305 28 12
                                    

Bölüm yazarı :yaoikpopfangirl


Kulaklığımı takıp şehrin rahatsız edici gürültüsünün yerine çalan 2000'li yılların en sevdiğim şarkısını tercih etmiştim. Okulun ilk günü, aynı zamanda kiminle birlikte olacağımı öğreneceğim gün....

Kiminle sonsuza kadar zorunlu bir bağlılık gerçekleştireceğimi öğrendiğim için mutlu muydum? Kesinlikle hayır. Bu bana - doğru kelimeyi bulmak için birkaç dakika boyunca sadece öylece dikildim ama değdi.- robotik
geliyordu.

Kalabalık yaya geçidinden geçeceğim sırada sert bir omuz ile itildiğimi hissettim. Zayıf bedenim öne savrulurken ağzımdan kaçan acı dolu minik inleyişe engel olamamıştım. Ayrıca tam yeni şarkıya geçiyordum ama zaten kulaklıkların birisi sağ kulağımdan çıkmıştı bana çarpan kişi yüzünden. Bana çarptıktan sonra birkaç saniye gözünü benimle buluşturmuş, ama sonrasında hiçbirşey olmamış gibi kalabalıkta yoluna devam etmişti. Sinirle bakan gözlerimi bir an olsun geniş sırtından ayırmazken toparlanıp yaya geçidinde ona yetişmeye çalıştım. Sabah sabah benim sinirimi bozmuştu.

"Afedersiniz!"

Seslendiğimde arkasına dönmese bile ona yetişip kolunu tuttuğumda durdurabilmiştim. Bana doğru döndüğünde ise ilk fark ettiğim şey benden büyük cüssesinde benim gittiğim okulun üniforması ve 1. sınıfların giydiği gri kravatıydı. Sonra ise gayet sert görünen yüzü ve sarı saçlarına çıkarmıştım gözlerimi. Keskin bakışlı gözlerine tutunduğumda ise geri çekememiştim. Güzel koyu mavi gözlerinde bomboş bir okyanus vardı sanki. Birden fazla ışığı barındıran gözleri hapsediyordu beni. Beni boğacak gibi hissediyordum o mavi okyanus.

Yunan Tanrılarını aratmamış bu kişiden gözlerimi çekmeyi başardığımda diğer insanlara baktım ve sert tuttuğum sesimi asla yumuşatmaya uğraşmadım.

"Bana sert bir şekilde çarptıktan sonra böyle gitmeniz oldukça saygısızdı. Özür dilemeniz gerekir."

Son kelimelerimi de söylerken bana sıkılmış ifadesi ile bakan bedene bakmak için deliren iç sesime karşı çıkmadım. Hiç utanmadan her bir zerresini zihnime kazıdım. Neden yaptığımı bile bilmezken o da bana bakıyordu.

"Görünüşe göre ölmedin pembe velet. Seninle uğraşamam."

"Hah! Pembe velet?!"

Şaşkın ve kızgın yüz ifademi görünce sırıtıp önüne döndü ve geri yetişmeye çalışsam bile çoktan kalabalığa karışıp gitti. Sanki onu bulamayacağım da...

Kaldırımda hızlı tempoda gittiğim okulun yolunda etraf benim gibi öğrencilerle dolmuştu kısa sürede. Yollardaki Sakura ağaçlarının yaprakları dökülürken güneş ışığı etrafı aydınlatıyor ve hafif rüzgar ile ortaya çok güzel bir görüntü çıkıyordu. Açıkçası küçükken de Sakura ağaçlarını çok severdim. Çünkü bana onu hatırlatıyordu.

~~~~~~~~~

"Minik kedi lütfen korkma!"

Ağacın tepesindeki beyaz yavru kedi siyah saçlı çocuğun dediklerine miyavlaması ile karşılık verirken ağaçta titreyerek dala tutunuyordu. Minik kedi bu yükseklikte ağaçtan inemiyor, esen rüzgar ile daha da korkuyordu.

Minik çocuk ıslak yanaklarını küçücük tombul sayılan elleri ile silerken ne yapabileceğini düşünüyordu.

Kedi bir kez daha esen rüzgar ile ürkerken çaresizliği sesine de yansıyordu. Beyaz tüyleri kabarmış son umudu olan çocuğa bakıyor, çocuk ise bir şeyler yapamadığı için daha çok ağlıyordu.

youtan poluoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin