Bölüm yazarı:@jjhwys
Ana Şarkı: Palaye Royale - Ma Chérie
Lavanta kokulu kremini sağ eline dağıttıktan sonra iki elini birleştirdi ve birbirlerine sürterek kremi ellerine yedirmeye çalıştı. Ellerindeki krem tamamiyle gittiğinde elleri yumuşacık oldu, ellerini son kes birbirlerine çarparak elleriyle uğraşmayı kesti.İlk kar, çoktan evlerinin bulunduğu şehre düşmüştü. Camın önünü kardan zor bir şekilde görünürken sandalyesine yöneldi, elindeki sıcak şarabıyla. Kırmızı ve kahverengi tonlarıyla harmanlı şömine bütün evi ısıtırken sarı deri tekli koltuğa yerleşmişti bile. Aklına gelen anılarla birlikte de yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirdi, evde çoktan keder ve özlem rüzgarları esiyordu.
Özlemişti, üç yıl öncesinde olan her şeyi en ufak zerrelerine kadar özlemişti. Gerek kavgaları, gerek ise kıskançlık krizlerini olsun... Hepisini çok özlemişti. Gerçi, bu saatten sonra geri getirmesi imkansızdı. O büyük bir günah işlemişti ve Tanrı cezasını çektiriyordu ona.
Ancak, artık yetmemiş miydi? Üç yıldır çektiği acılar günahlarını silmemiş miydi, unutturmamış mıydı? Dayanamıyordu artık, her şeyin sonuna gelmiş gibi hissediyordu.
İşteyken hep gülümser ve acılarını bir süreliğine de olsa unutur, başkalarının acılarını yaşardı. Mesleği gereği bunu yapması gerekiyordu ancak tek başına kaldığında bütün düşünceleri yeniden onu ele geçiriyordu.
Olan her şey ama her şey aklından çıkmıyordu, çıkamıyordu. Destek alması gerektiğinin farkındaydı ama bunun için bile kendini fazla gereksiz olarak görüyordu. Bu dünyadaki işi neydi? Cidden bilmiyordu.
Ellilerine hatta kırklarına bile dayanacağını zannetmiyordu. Büyük bir ihtimalle bu evde doğduğu gibi bu evde ölmüş olacaktı. Ancak doğumu onun elinden gelmezken ölümü bizzat kendi elinden olacaktı.
Odunlar ateşte yanarken gelen o sıcaklık ve o seslerle aklına gelen anılar karşısında kocaman gülümsedi.
Şimdi biricik sevgilisi olsaydı şarabını elinden alır ve kalanını kendisi içerken ona bir papatya çayı uzatırdı. Çayı uzattıktan sonra saçlarını öper ve yüzünü okşardı. Mutluluğun tanımı buydu, Lee Jeno'ya göre. Öyle uzun, süslü şeyler değildi.
Otuz altısındaydı Lee Jeno, yaşına oranla fazlasıyla yıpranmıştı. Ruhu gerçekten yaşlanmıştı. Dışarıdan belki de yirmilerinin sonunda görünüyordu ama ruhu çoktan yaşlanmış, bedenen ölümü bekliyordu. Pişmanlık dolu günlerini, hareketlerini ve sözlerini sadece ölüm yok edebilirdi ortadan.
Çok büyük bir günah işlemişti, nasıl da işlemişti o günahı! Ancak pişman da değildi, sonunda biricik sevgilisi varsa hayatta pişman olamazdı o.