Karen'in Meditasyonda Olduğu Zamanların Sonu... Kamer'den...
"Efendim..."
Dediğinde bakışlarımı önümde tir tir titreyen kıza çevirdim. Korkuyor olması bana öyle büyük bir haz veriyordu ki... Ama korkakları sevmezdim.
"Söyle."
Dedim dudağımı yalayıp.
"E-Efendim babalarınız geldi."
Neredeyse düşüp bayılacak ya da hıçkıra hıçkıra ağlayacaktı. Gözlerim kısıldı.
"Neden titriyorsun peki?"
Dedim elimdeki hançeri döndürürken. Kız yere diktiği kafasını zorlukla kaldırıp bana baktı.
"Sebebi yok, e-efendim."
Dediğimde samimiyetten uzak bir şekilde güldüm. Gülüşüm ile titremesi arttı.
"Benden neden korkuyorsun, peri bozuntusu?"
Babacıklarım, Jupıter, Neptun ve Pluto, bana hizmet etmesi için yüzlerce peri dikmişti bu, medeniyetten uzak şatoya.
"K-korkmuyorum efendim."
Korkan perileri öldürmüştüm. Kendi kanlarında boğarak... Bu peri de diğerlerinden ders almış anlaşılan.
Güldüm.
Ama benden korkmadığını söylemesi de çok aptalcaydı. Benden korkmayacak tek kişi Karen idi.
"Öyle mi..?"
Dedim alaycı bir şekilde. Parmağımı şıklattım ve peri kendi kanında boğulmaya başladı. Boğuk sesi ile bana yalvarmaya başladığı zaman elimi sertçe yumruk yaptım.
Perinin cansız bedeni yer ile buluşurken birkaç kişi gelip onu aldılar. Elimde hançeri belime kurup şarap bardağını kafama diktim.
Ardından bardağı kapıya fırlattım. Cam parçaları yere dağılırken yaşamımın ne kadar anlamsız olduğunu düşündüm.
Beni ruhsuz ve duygusuz sanan bir ailem vardı. Kendi kendime güldüm. Ben ne ruhsuz ne de duygusuzdum.
Ben sadece karanlıktım.
Karen'in yokluğunda birkaç saldırı düzenlemiştik. Açıkçası halkının bir kısmına hayran kalmıştım.
Canları pahasına prenseslerine sadıktılar.
Sadakat... Böyle bir şey miydi? Onlara sonsuz saygım vardı. Taraf değiştiren kısımdan ise iğreniyordum. Zaten ölecektiler. Karen onları yaşatmazdı. Eh, bende korumazdım.
Neden koruyayım ki? Bana neydi ki?
Başımı ellerimin arasına aldım. Moiraların çizdiği bir kaderimiz vardı. Sonsuz yok oluş ile biten...
İkimizde o gün geldiğinde o savaş alanında yok olacaktık. Bunu ikimizde biliyorduk.
Bu iyi veya kötü savaşı değildi.
Bu aydınlık ile karanlık savaşı değildi.Ben en az Karen kadar aydınlıktım. Tıpkı Karen'in en az benim kadar karanlık olması gibi...
Ben yalnızca karanlık güçleri daha çok kullanıyordum o da aydınlık güçleri... Tek farkımız buydu.
Biz birdik. Biz kardeştik. Biz ikizdik.
Sonsuza kadar yok olacak olan ikizler... Aman ne ironi... Var olan en güçlü canlılardan ikisi yok olacaktı. Aynı anda...
İntikam, intikam, intikam... Karen intikam istiyordu. Çok acı çekmişti. Şimdi de her birine bunu ödetmek istiyordu.
Bu normaldi.
Hırs, hırs, hırs... Kamer egemenlik istiyordu. Ben egemenlik istiyordum. Hükmetmek ve hükmetmek istiyordum.
İkimizde yanlış yaptığımızı bile bile girdiğimiz yoldan dönmeyecek kişilerdik.
Moiraların oyunundaki tek oyuncu Karen değildi elbette. Sadece bazı şeylerin olması gerekir. Olmak zorunda olan şeyler olduğu için biz yok olacaktık.
Olimpos'un yaşamı iki dudağımın arasından çıkan kelimelere bağlıydı. Uyandığı zaman Titanların yaşamı da Karen'in iki dudağı arasında olacaktı.
Ya kanlı bir savaş ya da acılı bir yok oluş görecektik.
Moiraların tercihi belliydi.
Kendi kendime kahkaha atmaya başladım. Deli gibi gülüyordum. Oysa ortada komik bir şey yoktu.
"Sikeyim!"
Diye bağırdım. Neden var olduğunuzu bilmemek ne kadar garip bir histi böyle?
Boşuna yaşıyordum, yaşıyorduk. Karen ve Kamer... İki büyük güç... İki sonsuzluk abidesi... İki canavar...
Neden vardık biz? Yaratılışımı sorguluyordum. Benim sorunum buydu. Fazla sorgulardım her şeyi.
Neden vardık biz? Neden buradaydık ve neden yaşıyorduk? Öldürmek için mi yaşıyorduk? Nefesleri kesmek için mi nefes alıyorduk?
İroni bizim yaşamımızın kelimelere dökülmüş haliydi.
Yaşatmak gibi bir seçeneğinimiz yoktu belki ama öldürmekte bizim seçeneğimiz değil mi?
Kaderimizi kendimiz çizmeliydik! Başkası bizim yerimize kararlar almamalıydı!
O halde neden herkes bizim yerimize karar alıyordu? Hades, Zeus, Poseidon, Jupıter, Neptun, Pluto, Moiralar...
Bize sorsalar var olmak ister miydik? Bize sorsalar ölmek ister miydik?
Bize sorsalar öldürmek ister miydik?Neden kimse bize sormuyordu? Neden siktiğim Titanları için vardım ben? Karen neden Olimpos için vardı?
Ne için?
Lanet olsun! Tüm bunların bir açıklaması olmalıydı! Tüm her şeyin bir açıklaması olmalıydı! Olan biten her şeyin mantıklı bir açıklaması olmalıydı!
Neden yani neden? Neden yarattılar bizi? Aptal bir savaşı başlatmak için mi? Yaşıyoruz. Nefes alıyoruz. Teknik olarak tabii...
Babacıklarımız bizi yaratmış olabilirdi ama ailemiz onlar mıydı gerçekten?
Ailemiz var mıydı ki bizim?
"Kamer?"
Bakışlarım Jupıter ile buluşunca dudaklarıma sinsi bir gülümseme yerleşti.
"Merhaba babacık!"
Dedim alayla. Ajan bozuntuları beni sürekli kontrol ediyordu. Çünkü korkuyorlardı.
Bir farkımız da buydu Karen ile.
Ben, beni var eden kişilere bağlı değildim. O da değildi sadece öyle sanıyordu bence.
"Uyanmadı hala."
Dedi Neptun tekdüze bir sesle. Onu hafifçe başımla onayladım. Karen ve babaları gibi değildi aramızdaki ilişki. Onlarda sevgi vardı bende ise menfaat.
O sırada güçlü bir Aura hissettim. Dudaklarımda silik bir tebessüm oluştu.
"Uyandı."
Nasıldı?
Beğendiniz mi?
Kamer hakkında bir şey öğrenin istedim.
Hızla diğer bölüme geçin. Çünkü iki bölüm attım.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olimpos Prensesi // TAMAMLANDI // DÜZENLENECEK
Fantasía"Size soruyorum. Duyuyor musunuz? Bir okyanus çağlıyor. Gökyüzü ağlıyor ve fırtına adım adım yaklaşıyor. Hissediyor musunuz? Kaos ruhlarımıza sızıyor inceden inceye. Herkes agresif, herkes tehditkar. Görüyor musunuz? Etrafımızda geziniyor karanlık...