Gözlerimi açtığım zaman ilk birkaç saniye tahta tavan ile bakıştım. Son olanlar acı verici bir gerçeklikle zihnime sızdılar.
"Maya?"
Will'in endişeli sesini duyunca boş bakışlarımı ona çevirdim.
"Nasıl hissediyorsun? Ağrın var mı?"
Cevap vermeye tenezzül etmeden boş bakışlarımı tavana çevirdim. Uzun bir süre kimse konuşmadı. En sonunda sesimi bulunca konuştum.
"Söz vermişti, Will."
Dediğim anda sesim titremişti. Tek yaptığı yanıma uzanmak olmuştu. Ben buradayım, diyordu. Ve gitmeye pek niyetim yok.
Eh, benim ihtiyacım olan tek şey de buydu.
"Geçecek demeyeceğim, Maya. Çünkü geçmeyecek. Asla geçmez. Sadece alışırsın."
Will'in annesi birkaç sene önce ölmüştü. Bu yüzden dediğinin doğru olduğundan emindim.
O sözlerden sonra kimse konuşamadı. İkimizde öylece tavanı izliyorduk. Kollarımızı başımızın altında birleştirmiş susuyorduk.
Bazen sessizlik en yürek kanatan sesleri barındırırdı içinde.
Bu kulübede çıktığımız anda ikimizde 'her şey yolunda' maskelerimizi takmaya devam edecektik.
Birbirimize iyi olduğumuza dair yalanlar söyleyecek ve ikimizi de buna inanmış gibi yapacaktık.
Bir dahaki yaramızı alana kadar bu oyunu sanki anlaşmışız gibi sürdürmeye devam edecektik.
Bu hep böyleydi. Ve böyle devam edecekti.
Bir süre daha kimse konuşmadı. Ta ki aşağıdan gelen sesleri duyana kadar...
Aynı anda yataktan fırlayıp hızlı ama alıştığımız üzere son derece sessiz adımlarla aşağı indik.
Odanın ortasında duran kişi ise keçi bacaklı bir insandan başkası değildi.
İstemsizce gözlerim büyürken yüzümü buruşturdum.
"O şeyde ne öyle?"
"O bir Satir..."
Diye mırıldanıp Satir denen şeyin yanına gitti Will.
"Hoş geldin, Rick."
Dedi Will yüzüne her zamanki gülen surat maskesini yerleştirirken. Bende peşinden gittim.
"Hoş buldum, dostum. Geri döndüğünü görmek güzel."
Dedi Rick denen Satir şeysi. Will omuz silkti. O sırada Satir bana baktı. Ona sanki karşımda bir uzaylı varmış gibi baktığımı biliyordum ama bunu normal karşılaması gerekiyordu.
Malum, pat diye Yunan şeylerinin varlığını öğrenmiş ve bir Yarıtanrı Kampına düşmüştüm.
"Bana karşısında bir uzaylı varmış gibi bakmayı kesmesini söyler misin, Will?"
Dediğinde gözlerimi kısıp ona baktım.
"Asıl ona bacak kıllarını aldırması gerektiğini söyler misin, Will?"
Tamam, kabul ediyorum. Bu biraz sertti. Ne de olsa bacakları keçi bacağı... Yani kıllarını almasını söyledim. Anladınız işte.
Saniyesinde kocaman olan gözleri ile bana inanamıyormuş gibi baktı.
" Sen... Sen... "
Sanırım doğru hakareti bulamıyordu. Zira resmen tek şarkıda takılı kalmış plak gibi aynı şeyi tekrarlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olimpos Prensesi // TAMAMLANDI // DÜZENLENECEK
Fantasia"Size soruyorum. Duyuyor musunuz? Bir okyanus çağlıyor. Gökyüzü ağlıyor ve fırtına adım adım yaklaşıyor. Hissediyor musunuz? Kaos ruhlarımıza sızıyor inceden inceye. Herkes agresif, herkes tehditkar. Görüyor musunuz? Etrafımızda geziniyor karanlık...