42. Bölüm : Beklemek

2.1K 251 126
                                    

Kuzey'den...

Çok güzel...

Öyle güzel ki nefesim kesildi. Onu her gördüğümde olduğu gibi kalbim göğüs kafesimi kırmak istercesine atmaya başladı.

Simsiyah saçları bukle bukle omzundan dökülüyor, okyanus mavisi parlak gözlerini açığa çıkaran hafif bir makyaj yapmış.

Elbisesi omuzlarını açıkta bırakıyor. Sırt ve göğüs dekoltesi çok değil ama ona hayranlıkla bakan erkekleri gördükçe deli olmamak elde değil.

Bembeyaz başlayan elbisesi beline doğru indikçe grileşiyor. Kumaş belimin inceliği o kadar güzel ortaya çıkarmış ki...

Etek kısmı siyahlaşıyor ve en sonunda simsiyah oluyor elbisenin eteklerinin uçları.

Başında duran göz alıcı tacı her adımında parlıyor. Dudaklarında tüm kızları kıskandırabilecek bir gülümseme var. Işıl ışıl...

Hayranlık dolu bakışlarım onu süzerken tekrar ve tekrar aşık oluyorum ona. Tekrar ve tekrar...

Öyle güzel, öyle zarif ki...

Tüm odağım o oluyor bir anda. Zaman ve mekan bir anda anlamını yitiriyor. Sadece o ve ben...

O ve ben...

Üzerindeki yoğun bakışlarımı fark etmiş gibi bana dönüyor o aşık olduğum gözleri. Yüzündeki gülüş genişliyor.

Bana bakarak gülümsemesi beni o kadar mutlu ediyor ki neredeyse ayaklarım yerden kesilecek. Sonra bakışları yan tarafıma kayıyor.

Hayır, hayır! Sadece birkaç saniye daha... Birkaç saniye daha gözlerime bak. Birkaç saniye daha seni izleyeyim.

Gülüşü yavaş yavaş soluyor. Sesler ve yüzler geri geliyor. Kutlamada olduğumu hatırlıyorum. Kolumdaki kişinin Laila olduğunu hatırlıyorum.

Hayır, bu yanlış. Böyle olmamalı! Benim kolumdaki kişi o olmalı. Yanımda olan o olmalı. Yanında olan ben olmalıyım. Koluna taktığı O değil, ben olmalıyım.

"Kuzey?"

Laila'nın sesi ile irkilerek kendime geldim. Bakışlarım zorlukla Karen'den koptu ve ona döndü.

"Efendim?"

"İyi misin? Daldın sanki. Sana birkaç kez seslendim ama duymadın."

Evet, daldım. Karen'in aşık olduğum gözlerine...

"Affedersin, Laila. Dikkatim dağılmış."

Bakışlarını benden çektiği zaman benimde bakışlarım hep aradığı o gözlere kaydı.

Bana bakıyordu. Gözlerime... O an... O an koşa koşa yanına gidip ona sımsıkı sarılmak istedim. Hasret kaldığım o kokusunu içime çekmek ve onu doya doya öpmek istedim.

Sonra bakışları benden ayrıldı ve O'na kaydı. Yine de onu izlemeye devam ettim. Gerçek olduğundan emin olmak istiyordum ama kahretsin ki çok korkuyordum.

Ya öncekiler gibi bir hayalse? Ya öncekiler gibi sarıldığım anda boşluğa düşersem?

Ya tüm bunlar bir rüyaysa? Ya o gerçekten burada değilse?

O günü çok net hatırlıyordum. Hoş, zaten bir saniye bile gözlerimin önünden gitmiyordu ki yok oluşu.

Attığı acı dolu çığlıkta yanına gidip ona sarılmak istemiştim. Ama bana izin vermemişlerdi. Zamana bile dokunamamıştım.

O benden yok oluşa doğru giderken elimden gelen tek şey, izlemek olmuştu.

Ben onun kadar güçlü değildim. Tek özelliğim zamanı kontrol etmekti ve ona bile izin vermemişlerdi!

O gözlerimin önünde yok olduktan sonra öylece dizlerimin üstüne düşmüş, boş gözlerle en son olduğu yere bakıyordum.

Birileri gelip bir şeyler diyordu ama onları duymuyordum. Sonraki bir ay boyunca odamdan çıkmadan öylece içip durdum.

Kızımla bile konuşmadım. Ne zaman ağzımı açsam kırıcı bir şekilde konuşuyordum.

Sonra kendimi toparlamaya çalışıp onu geri getirmenin yollarını bulmak için kollarımı sıvadım.

Ama yoktu.

Bedenen yok olaydı ve ruhu Tartarus, Asphodel ya da Elysum'a gitseydi onu getirmek için bir yol bulabilirdim ama hayır, o sadece bedenen değil ruhen de yok olmuştu.

Geri getirmenin hiçbir yolu yoktu.

Ruhu da bedeni de yok olan birini Tanrıları geç Titanlar bile geri getiremezdi. Daha büyük ve daha güçlü bir varlıkta yeryüzünde yoktu.

Bunu kabullenmem bir yılımı aldı. Sonra da her yerde onu görmeye başladım. Ama dokunmaya çalıştığım anda hayali yok oluyordu.

Diğerleri bunu fark ettiği zaman beni buradan uzaklaştırdılar. Yıllarca dünyada boş boş yaşadım. Nefes alıyordum, nabzım atıyordu ama yaşamıyordum.

Bir ara bedenimi dondurup uykuya yattım. Yaklaşık 500 yıl falan... Sonra diğerleri bu durumdan sıkılmış olacak ki beni uyandırdı.

Ben hala onu bekliyordum. Bir gün geri geleceğine hala içimden bir parça inanıyordu.

Uyandıktan sonra da boş boş yaşamaya devam ettim. Sonra bir gün Lily kolunda Laila ile geldi. Diğerleri ile tanıştırdı falan. Bir arkadaşı olduğunu söylemişti.

Ben takmayınca da Lily beni köşeye çekip kendime gelmem gerektiğini söyledi. Karen kendimi bu hale getirdiğini görseymiş çok üzülürmüş gibi gibi...

Surf sussun diye kızla konuşmayı kabul etmiştim. İşte bir süre sonra Laila benden hoşlandığını Lily'ye söylemiş o da bana gelip ona bir şans vermemi istedi.

Afrodit Kızı ne de olsa...

Ne kadar itiraz etsem de Laila'ya ondan hoşlandığımı söylediği için bir şey diyemedim.

Ondan hoşlandığım falan yoktu. Lily, Karen'in dostuydu. Onu üzmek istememiştim. İşte... Olaylar bundan ibaret.

Onu her ne kadar 'arkadaşım' olarak tanıtsam da yüz kilometre öteden bize bakan biri bile ona olan bakışlarımı fark edebilirdi.

Kahretsin ki deli gibi yanına gitmek istiyordum. Ama yapamazdım. Laila'ya bir dans sözüm vardı. Ve sözlerimi tutmam gerektiğini Karen'den öğrenmiştim.

Gecenin sonunda...

Gecenin sonunda bu kutlamanın yıldız çifti biz olacaktık.

Karen ile ben...

Bunu sağlayacaktım. Ne olursa olsun bugün ona söylemek istediğim şeyler vardı.

Nasıldı?

Beğendiniz mi?

Kuzey'e o kadar şey yaptınız ki dedim bir onun ağzından yazıp çocuğun derdini açıklayayım.

Hayır, suçlu değil bu çocuk. Kız düşkünü de değil.

Hala Karen'i seviyor. Sadece şartlar şu anda böyle gerektiriyor.

2000 yıl geçmiş birde. Siz düşünün artık. Buna rağmen yok olmuş birini beklemeye devam etmiş.

Her neyse...

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere...

Olimpos Prensesi // TAMAMLANDI // DÜZENLENECEK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin