19. BÖLÜM

264 14 107
                                    

Çiçek'ten ;

" Sus be yüreğim!
Ben de biliyorum özlediğimi
Sus da, bilmesin özlendiğini "

İnternette aniden karşıma çıkan bu söz tam olarak beni anlatıyordu. Gideli daha iki gün olmasına rağmen o kadar özlemiştim ki. Özlemimi instagramından bulduğum fotoğrafları ile gidermeye çalışıyordum.

Dün ki telefon konuşmasında bir an da odaya birisinin girmesi ve bir kız sesi duymamla ne yapacağımı, ne düşüneceğimi şaşırsam da sonradan kızın gitmek için haber verdiğini söylemesi ile rahatlamıştım. Tabii saniye geçmeden içime yine bir kuşku kırıntısı oluşmuştu. Ben aklımda ki sorularla boğuşurken kızın odadan çıkması ile Mert açıklama yapmıştı,  arkadaşının gideceğine dair.

Her ne kadar aklımdan samimiyetlerini sormak geçse de kendimi frenlemiş sormamıştım. Ki Mert de zaten çocukluk arkadaşı olduğunu açıklamış içime su serpmişti.

Şimdi ise elimde telefon internette geziniyordum. Canım sıkılmış, yapacak bir şey bulamadığımdan dolayı telefonu elime almıştım, canım ders yapmak istememişti. Ama birazdan annem telefonu bırak diye bağıracaktı bana, adım gibi emindim. " Çiçek sen bugün ders çalıştın mı kızım? " Annem bağırarak yanıma geliyordu galiba, çünkü ayak sesleri de annemin sesi de yaklaşıyordu. Korku ile elimde telefon kalırken annem odaya dalış yapmıştı. Korkmuş halimi görünce " Hayırdır korktun değil mi? "  diyerek güldü. Bir an da siniri gitmişti. Başparmağımı dişlerime götürüp ittirdim yukarıya doğru.

Annem bir elini beni tehdit eder gibi sallarken yavaş adımlarla yataktan kalkıp minik adımlarla çalışma masama ilerledim. " Telefonu bırakıp dersini çalışıyorsun küçük hanım. " Başımı onaylar gibi sallayıp çekmeceden şarj aletini alarak telefonu masanın yanına, şarja taktım. Son olarak saate bakıp telefonu kapatarak yerine koyarken annem de son bir bakış atmış odadan çıkmıştı.

Masamın başına oturup tam küçük bir program hazırlamak için kalemliğime uzanıyordum ki bir an da bugünün ne olduğu aklıma geldi. Hemen masadan fırlayıp telefonu tekrar elime aldım. Saatin altında ki tarihe bakarken bugünün cumartesi olduğunu görmek şaşırmama neden oldu. Vakit ne çabuk geçmişti de okullarımız açılacaktı.

Gerçi tatilin başında taşınma işi zaten fazlaca zamanımızı almıştı. Bugün ve yarın da geçecek ve sonunda okuluma kavuşabilecektim. İçimde ki sevinçle tekrar masanın başına oturdum. Kendime küçük bir program yapıp hemen ders çalışmaya başladım. Konular konusunda bir eksiğim olmasa da test kitaplarımda bitirdiğimiz halde çözmediğim konuların testleri vardı.

Her ne kadar istemesem de elime inkılap kitabımı alıp kalan bir kaç testi çözmeye başladım. Tabii buna çözmek denirse, bildiğiniz can çekiştim testle.

🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷

Bir saat sonunda elimde ki kalemi yorgunlukla kitabın üstüne bıraktım. Daha doğrusu fırlattım. Hemen yerimde doğrulup ne kadar soru çözdüğümü hesapladım. Kısa bir süre sonra 1 saatte sadece 30 soru çözdüğümü görmek şaşırmama ve biraz da üzülmeme neden oldu. Ama sonradan çok fazla takmadım. İnkılabı zaten yapamıyordum. Lanet ders! Zaten dersten zorla hocanın verdiği notla geçiyordum, asla kendi sınavdan aldığım notumla geçemiyordum. Çok gıcık.

Size durumumu şu şekilde anlatabilirim deveye hendek atlatmak bana inkılabı anlatmaktan daha kolaydır. Durumumun vahimliğini siz düşünün yani.

Daha fazla kendi kendime sinirlenmeyi bırakıp soru sayımı defterime yazdım. İğrenir gibi inkılap kitabını rafa atarken büyük bir zevkle matematik kitabımı aldım. Çok kısa olan özeti okuduktan sonra hemen soruları çözmeye başladım. Şu hayatta inkılap dersini ne kadar sevmiyorsam matematik dersini de o kadar seviyordum. Tabii matematiğin yanında fen ve türkçe de vardı. Onları unutmamak lazım.

MAHALLE  AŞKI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin