23. BÖLÜM

299 9 0
                                    

Sabah kalktığımızda annem biraz daha iyiydi ve babam da işteydi. Galiba serum ona iyi gelmişti. Çünkü bugün çok hareketliydi. Sabah benden önce kalkmış ve krep yapmıştı. Tabii daha hastalığının yorgunluğu geçmeden sabah erkenden kalkıp krep yaptığı için çok çabuk yorulmuştu.

Sabah kendi kendime ve gelen krep kokusuyla uyanmıştım. Annem yine rahat durmamış kahvaltı hazırlamıştı. Yataktan fırlayıp mutfağa koştum. Annem elinde kalan son krebi de tabağa koyunca benim geldiğimi fark etti ve bana döndü. Koşarak yanına gidip yanağından öptüm ve sıkıca sarıldım.

Başımın üstünü öpüp krep tabağını eline aldı. Anlaşılan uyku ve serum anneme iyi gelmişti. Tatlı tatlı gülümseyip hastalıktan dolayı kısılan sesiyle konuşmaya başladı. " Kreplere yüz yapmaya ne dersin? " İştahım açılmış bir şekilde kreplere baktım. " Varım desem. " Kahkaha atıp sıkıca sarıldı. " Buna hayır diyemeyeceğini biliyordum işte. "

Annem gülerek masayı hazırlamaya koyulurken yanından ayrılıp banyoya geçtim. Tokadan dışarı fırlamış saçlarımı tekrardan bir şekle şemale soktuktan sonra yüzümü yıkadım. Odama geçip hızlıca yatağımı da topladıktan sonra annemin yanına gittim ama masayı kurmuş ve oturmuştu. Karşısında ki sandalyeye oturunca tabağımı önümden alıp kendi önüne çekti. Ortada ki tabaktan da bir krep alıp küçükken yaptığı gibi reçelle krebin gözlerini, burnunu ve ağzını yaptı. Tam tabağımı önüme verecekken doğradığı salatalıkları da krebin en üstüne dizdi. " Bu salatalıklar da saçları olsun. Onlar eksik kalmasın. " Kahkaha atınca dönüp bana baktı. Normalde saç yapmazdı ama bugün galiba saç yapacağı tutmuştu. Tabağımı önüme çekip önce salatalıkları yemeye başladım. Salatalık bitince de krebi sarıp yedim.

Annem bana hâlâ zorla yemek yedirmeye çalışıyordu. Kilom günden güne artarken artık bu biraz da olsa beni rahatsız etmeye başlamıştı.

Annemin daha tabağıma koymaya çalıştığı şeyleri engellemek için tabağımı kendime çektim. Elinde ki zeytinleri kendi tabağına koyup bir tanesini ağzına attı. Çekirdeğin çöpünü tabağına bıraktıktan sonra elini peçeteye sildi. Peçete hâlâ elindeyken kaşları çatılı bir şekilde bana bakıyordu. Tek gözünü kırpıp konuşmaya başladı. " Dün baban görmedi araba kullandığı için ama Mert ile Burak'ın biz de ne işi vardı. Balkonda otururken gördüm sizi. "

Sonuna kadar açılmış gözlerimle anneme bakakaldım. Başımı önüme eğip parmaklarımla oynamaya başladım. " Hiiiiç. " Yanaklarımın kızardığını görünce peynirini ağzına atıp bakmaya devam etti. Anlatmayacağımı anlayınca da çatalın kenara koyup konuştu. " Ya bana açıklarsın ya da öğlen baban gelince ona açıklarsın istersen Çiçek. Sen bilirsin. " Babama mı?! Anneme anlatmak daha mantıklı ama kızarmı ondan da emin değilim ki.

Belki de babama anlatmaktan daha iyidir. " Ya dün haberlerde Melek ablayı gördüler ya hem onun için hem de sizin gittiğinizi görünce ne olduğunu sormak için geldiler. Zaten siz gelince daha fazla rahatsız etmek istemediklerini söyleyip gittiler. Sonra da siz geldiniz zaten. " Başını sallayıp bitmiş tabağını kenara koydu. Ellerini masanın üzerinde birleştirip bir patron ciddiyetin de konuşmaya devam etti. " Anlaşılan seninle bir anne kız olarak çay eşliğinde dertleşmemiz lazım. Bardağını ver bakalım. Sonra da anlatmaya başla. " Gülerek bardağımı uzattım ama içimde bir yandan da bir endişe vardı. Ne soracağını, ne anlatmamı istediğini az çok tahmin ediyordum ama konuşmaya, anlatmaya nasıl cesaret edecektim bilmiyordum. Annemin doldurduğu çayımı önüme alıp ellerimi bardağa sardım. Başım önümde annemin soracağı soruyu bekledim ama annemden bir ses seda yoktu. Başımı kaldırıp bakınca annemin de bana baktığını gördüm. " Sen bana sorsan ben anlatsam olmaz mı? "

Tamam der gibi başını salladıktan sonra sorusunu sordu. " Dün Mert ve Burak'ın gelme sebebine ben çok inanmadım ama onu bir açıkla istersen önce. "

MAHALLE  AŞKI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin