Günümüz
Ebru uzandığı yatağında sessizce yatıyordu fakat uyuyamıyordu. Günlerdir gözüne uyku girmemişti. Mahir ile birlikte döşedikleri bu evde yalnızca bir gün geçirebilmişlerdi. Şimdi bu ev onsuz buz gibi soğuktu. O olmadan burada kalmak istemiyordu. Bu yatakta uyumak, yemek yemek ve diğer tüm şeyleri yapmak içinden gelmiyordu.
Gözlerinden yaş süzülen genç kadın yatağın diğer ucundaki fotoğrafları eline aldı. Düğün fotoğrafları çoktan gelmişti. Kalbi o kadar acıyordu ki bu acıyı tarif edebilecek bir kelime bilmiyordu. Yaşadığı şey sadece acı çekmek değildi. Yutkunamıyordu, onsuz yaşamak istemiyordu. Bu yaşamak değildi ki.
Fotoğraflara bakıp Mahir'in yüzünü okşayan genç kadının ağlaması daha da şiddetleniyordu. Adam yüzü, sesi, söyledikleri aklına geliyordu. Sürekli düşünüp duruyordu. Şu an ne yapıyordu? Acı mı çekiyordu? Aç mıydı? Üşüyor muydu? Neredeyse bir hafta olacaktı. Mahir olmadan geçen kocaman bir hafta.
Düşüncelerine yine ve yine o kadar dalmıştı ki odasının kapısının tıklatılmasını hiç mi hiç duymamıştı. Annesi Zerda sessizce odaya girip kızının yatağının başucuna oturdu. Ebru'nun saçlarını okşayıp "Güzel kızım, bir lokma yemek ye. Gözünü seveyim güçlü kalman gerekiyor." dedi. Kızına üzülmeden duramıyordu. Mahir'i o da çok seviyordu. Ve kızının çektiği acıyı ancak hayal edebiliyordu.
"Mahir yemek yiyor mudur anne? Onu aç bırakmıyorlardır değil mi? Yemek yiyordur değil mi?"
Kızının saçlarını okşamaya devam eden kadın derin bir iç çekti. "Yavrum, Mahir geri gelecek. Göreceksin baban onu bulacak. Geri geldiğinde seni bu halde görmesin yoksa çok kızar. Gel hadi yemek yiyelim kızım."
"Canı yanıyor mudur? Onu dövüyorlar mıdır? Üşüyor mudur?"
"Ebru kızım bunu kendine yapma."
Ebru yastığına gömülüp ağlamaya devam ederken annesi biraz daha onu ikna etmeye çalıştı. Fakat ikna olacağa benzemiyordu. İç çekerek odadan çıkan kadın Ebru'yu acısıyla baş başa bıraktı. Kimsenin elinden bir şey gelmiyordu. Beklemek yapılacak en yorucu şey olsa da yapabilecekleri tek şey beklemekti.
Ebru o kadar çok düşünüyordu ki çıldırmak üzereydi. Neden? Neden bu olanlar onların başına gelmişti? Ne istemişlerdi onlardan, mutluluklarından? En güzel günleri berbat bir kabusa dönüşmüştü. Korkuyordu. Mahir'in geri döneceğine inanmak istiyordu. Fakat ya geri dönmezse diye düşünmeden edemiyordu. O zaman yaşayamazdı. Mahirsiz bir hayatı artık hayal dahi edemiyordu.
Teninde hala onun sıcak dudaklarını hissedebiliyordu. Kulağında fısıldadığı sevgi kelimeleri, dudaklarında sıcacık nefesi hissedebiliyordu. Onu çok ama çok özlemişti. "Bana geri dön aşkım. Lütfen, geri gel artık. Dayanamıyorum."
Halit Kırımhan yanına gelen eşine "Ebru nasıl?" diye sordu. Öğle yemeği yemek için eve gelmişti. Fakat gördüğü kadarıyla kızının durumu gittikçe kötüleşmeye devam ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yürek Harbi
General FictionYüzbaşı Mahir Kocatürk. Deliler gibi aşık olduğu kadın Ebru ile nihayet evlenmişti. Kaderin onlar için balayılarının ikinci gecesi kötü bir sürprizi vardı. Teröristler tarafından kaçırılan Mahir, eski hayatına dönmek ve çok sevdiği aşkına kavuşmak i...