Bölüm 19

28.3K 2.2K 110
                                    

Mahir odadaki tek pencereden içeriye giren ışığa bakıp iç çekti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Mahir odadaki tek pencereden içeriye giren ışığa bakıp iç çekti. Yerde oturuyordu. Elleri ve ayakları yine bağlıydı. Hangi aydaydı? Peki ya hangi gündeydi? Kaç ay olmuştu? Artık bunları sayamıyordu. Beyninin bile düzgün işleyebildiğinden emin değildi. Kendimi çok güçsüz hissediyordu. Aynı zamanda çaresiz ve şanssız olduğunu biliyordu. Daha önce böyle hissettiği anlar elbette olmuştu. Ancak geçmişi düşününce genel olarak şanslı ve mutlu olduğunu hissediyordu. Evet kesinlikle şanslıydı. Ebru o kadar erkek içerisinden onu sevmişti. Aşkı tadabilmişti. Birine değer verip onu hayatının en güzel köşelerinden birine yerleştirmişti. Bu yaşayacağını hiç düşünmediği bir anda gerçekleşen bir mucize gibiydi. Şimdi bu mucize için dayanmalıydı. Ah bir yandan annesini ve babasını da düşünüyordu. Annesi mahvolmuş olmalıydı. Onun için zor olmalıydı. Tüm bu düşünceler aylardır aklında gezinip duruyordu. Düşünüp durmaktan artık bıkmıştı.

Esir olduğu odanın kapısı aniden aralanınca hiç tepki vermeden beklemeye başladı. İçeriye giren kişinin yüzünü zar zor ayırt edebiliyordu. Bu o kadındı. Daha adını bile bilmiyordu. Ve onun sayesinde buradan kaçabilmeyi umuyordu.

Kadın temkinli hareketlerle Mahir'in yanına geldi. "Gitme vakti geldi komutan."

Elindeki ufak anahtar ile önce ayaklarındaki ardından ellerindeki zinciri çözdü. Genç adam bileklerini eliyle okşamaya başladı. Bileklerindeki deri çok kötü durumdaydı. Fakat şimdi vücudundaki çürükleri düşünecek halde değildi.

"Neden bugün?"

"Başlarındaki adam bugün ziyafet veriyor. Hepsi oraya gitti. Seni hemen çıkarıp benimde gitmem gerekiyor."

"Nasıl yani? Geri döneceksin?"

"Evet. Benim görevim sıradan bir terörist başını bulmaktan daha fazlası komutan. Ve görevi bitirmeme çok az kaldı." dedi kadın. Kapının dışını kontrol etti. Ardından yanında getirdiği kıyafetleri Mahir'e verdi. Mahir elinden geldiğince hızlı bir şekilde kıyafetleri giydi. Çok güçsüz olduğunu hissediyordu. Her yeri ağrıyordu. Bunu gerçekten başarabilecek miydi? Eğer yakalanırsa kesinlikle sonu ölüm olacaktı. Bu yüzden bunu başarmalıydı.

Aylardır içinde bulunduğu odadan dışarıya adım atan Mahir'in dış dünya ile bağlantısı tamamen kesilmişti. Bu dört duvar, pencereden sızan ışık ve kendisini dövmeye gelenler dışında hiçbir şeyi görmemişti. Şimdi sanki ilk kez yürüyormuş gibi ayakları birbirine dolanıp duruyordu. Çıplak ayaklarına değen soğuk yerde ilerliyordu.

Önündeki kadın durunca o da duruyor o ilerleyince o da ilerliyordu. Acilen kendine gelmesi lazımdı. O Yüzbaşı Mahir Kocatürk'tü. Bir askerdi. Bu anlar için eğitilmiş, her türlü çıkış yolu için planları öğrenmiş biriydi. O yüzden aklını toplayıp, kendine gelip kaçışa odaklanmalıydı. Ses çıkartmadan yürümeye devam etti. Gerçekten her yer boştu. Bu ziyafetin ne için verildiğini merak etmeye başlamıştı. Sessizce önündeki kadına "Bu ziyafet neden veriliyor?" diye sordu.

Yürek HarbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin