Bölüm 14

1.8K 109 30
                                    

İyi okumalar 🍀

__

Yarım saattir yoldaydık. Radyoda çalan şarkılar ve dikiz aynasından ara ara gözlerini bana diken Civan'la aynı arabada olmak heyecanımı ikiye katlıyordu.

Deniz kafasını camdan dışarıya çevirmiş yolu izliyordu. Kafasını bir kez bile bana taraf çevirmedi. Sorsam, 'Civan'la rahat bakış diye bakmadım' diyeceğine emindim.

Bakmak istemiyorum desem, yalan olurdu. Saatlerce seyredilecek kadar çok yakışıklıydı. Kaba bedeninin aksine, cömert ve nazik biri olduğu için daha çekici duruyordu.

Ama benden büyüktü, çok büyük. Hoş büyük olmasa da bana bakacağını düşünmüyordum. O kalbinin üzerinde, sevdiği kadını taşıyordu zaten. Benim kalbimde taşıyacağım bir sevdiğim yoktu. Kalbimi paramparça edip gitmişti. Bende kalbimin kırıklarını toparlayıp, İstanbul'a kaçmıştım. Şimdiyse sadece kan pompalamak yerine, kırıkta olsa atıyordu.

Araba yavaşladığında, geldiğimiz yere baktım. Siyah demir kapı, iki takım elbiseli adam tarafından açıldıktan sonra yol boyu önümüzde ki minibüs içeriye girdi. Ardından bizde girdiğimizde, biraz ilerledikten sonra büyük bir depo gözüktü.

Yasal olmadığı için, gözden uzak yerleri tercih ediyorlardı.

Araba durduğunda, kapıyı açarak taşlı yola ayaklarımı basarak kapıyı kapattım. Arabanın önüne doğru yürüdüğümde, Civan ve Deniz'de arabadan indi.
Gözlerim etrafta ki kalabalık koruma ordusundaydı. Parmakla sayılamayacak kadar çok iri yarı adam vardı. Hepsinin kulakları kulaklıklı, elleri silahlıydı.

"Vay, vay, vay. Kimleri görüyorum."
Mir'in sesini duyduğumda, kafamı deponun girişine çevirdim.

Siyah kot pantolonun üzerine giydiği siyah tişörtü, vücudunun tüm kaslarını ortaya çıkartmıştı. Civan kadar iri yarı biriydi.

Gülümseyerek yanımıza yürümeye başladığında, gözlerim Deniz'e kaydı. Gözleri etrafı tarıyordu. Mir'e bir kez bile bakmadığına yemin edebilirdim. Utanıyordu ve bunu umursamıyormuş gibi yaparak gizlemeye çalışıyordu. Mir'i umursamasaydı, burada ne işimiz vardı?

Sessizliği bozan telefon sesiyle, kafamı tekrar Mir'e çevirdim.
"Bir saniye kızlar." dedikten sonra arkasını döndü ve telefonu cevapladı.

Konuşmanın sonunda,
"Bende seni seviyorum. Görüşürüz, sevgilim." diyerek telefonu kapattı.

Ağzım şaşkınlıkla açıldı. Mir'in sevgilisi mi vardı? Deniz'e döndüğümde, kafasını Mir'e çevirmiş şaşkınlıkla seyrediyordu. Benim kadar çok şaşırmıştı. Hatta belki üzülmüştü de. Bende üzülmüştüm. Deniz'in, Mir'den hoşlandığını düşünüyordum.

Yanımıza gelip, Civan'la tokalaşan Mir'e hayretle bakıyordum. Madem sevgilisi vardı, neden kızlarla bu kadar içli dışlıydı? Sevgilisi neden burada değildi?

Elini bana uzattığında, kendime gelerek elini sıktım.
"Teşekkür ederim, kırmayıp geldiğiniz için.", gülümseyerek kafamı aşağı yukarı salladım. "Ne demek."

Deniz'e yaklaşıp elini uzattığında, yüzünde hala gülümseme vardı. Ağır ağır elini kaldırıp, Mir'in elini sıkan Deniz'inse yüzü sirke satıyordu.

Elleri ayrıldığında, kolunu girmesi için Deniz'e uzattı. Bildiğim Deniz, Mir'e bir tokat geçirirdi. Sakin bir şekilde tebessüm ederek, koluna girmesini kesinlikle beklemiyordum.
Ağır adımlarla yürümeye başladıklarında şaşkınlığımı atmak adına, yutkunup kafamı sağa sola salladım.

Civan yanıma gelip, "İçeri geçelim."dediğinde yan yana yürümeye başladık.
Koluna girmeyi falan istemiyordum zaten.

İçeriye girdiğimizde, aşağı inen merdivenleri inmeye başladık. Trabzanlara sıkı sıkı tutunuyordum. Burada sakarlık edip düşsem, kendimi İstanbul Boğazı'nda boğardım.

YONCA (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin