O gün antremandan çıkarken Kaan hoca 2 hafta sonra liseler arası basketbol maçlarının başlayacağını söylemişti. Bunun için tüm takımı çok sıkı bir programla çalıştıracağını hatta imkan olursa haftasonu bile çalışacağımızı söylemişti. Tabi ben heyecandan havalara uçmuştum. Nasıl bir heyecanlanmışsam o gün arka bahçede yaşanan olayı bile unutmuş, Ali beni eve bırakana kadar maç hakkında bin tane soru sormuştum.
Nerede nasıl oluyor, hangi liseler oluyor, sen de katılacak mısın ve en önemlisi beni çalıştırır mısın?
Hepsini gülerek tek tek usanmadan cevaplamıştı. Maçlar önce şehir içindeki liselerde başlıyormuş. Şehirdeki ilk 2 takım bölge maçlarına gidiyormuş. Bölgeden seçilen 2 ya da 3 takım da Türkiye şampiyonasına. Hayali bile beni delirtmeye yetmişti.
Genelde profesyonel seviyede olduğundan takım sayısı fazla olmazmış ama maçlar zor geçermiş. Aliler geçen sene bölge maçlarında 2. olup Türkiye şampiyonasında kaybetmişler. Oysa benim gözümde Ali'nin olduğu bir takım birincilikten başka yere yakışmazdı ya.. Neyse..
Ali bu sene katılmayı çok düşünmüyormuş başta ama benim heyecanımı görünce katılmaya karar vermiş.
BELKİ BERABER MAÇLARA GİDERİZ DİYE..
Kalbimin sesini duyuluyor muydu? Ben bu ara baya duyuyorum da kendisini..
O gün Ali beni bırakırken son olarak da ne zaman istersem çalışabileceğimizi ama cumartesi gününün hariç olduğunu söylemişti. Mutlaka ama mutlaka cumartesi günü uygun olmam için de yemin ettirmişti. Çocuğu da kendimize benzettik Meriç, Kuzey ve ben olaraktan..
Ondan sonraki 2 gün hayret edilecek kadar sakin geçmişti. Sude okula gelmiyordu. Selim ortalıkta dolanmıyordu. Egemen bize katılmıştı. Ara ara Pınar, Ahmet ve Tuğberk de bize katılıyorlardı.
Öğle aralarında baya eğleniyorduk. Ali'yle flörtün dibine vurmuştuk ama aynı zamanda da eskisi gibi inatlaşıp duruyorduk. Birbirimizin antrenmanlarını izliyorduk filan. Antrenmandan çıkıp eve geldiğimdeyse Ali ve Pars'ın atkılarını örüp mahallenin tonton teyzeleri gibi Meriç'le dedikodu yapıyorduk.
Bugün ise bir an önce günün bitmesi için yatağımda dualar ediyordum. Çünkü bugün cumaydı.. Yarın cumartesi.. Ondan sonraki gün pazar.. İREM TİLKİ ye merhaba..
Yarın cumartesiydi işte. Buluşacaktık.. O büyük gün gelmişti. Zaten bir sonraki gün de Ali'nin ailesi karşılaştığımız gün konuşulan yemek için bizim eve geleceklerdi. Ölümüme saatler vardı yani..
Ben uykuyu sevdiğimden Ali bana kıyamamış buluşmamızı saat 1'e almıştı. Hoş benim için bu da erkendi de neyse o kadar ayılaşmayacaktım. Hem babama hâlâ tek kelime söyleyemiyordum. Yarın yine topluca bir buluşma düzenliyoruz sanıyordu. Yani ben öyle söylememiştim ama o öyle anladıysa ne yapabilirdim ki?
Akşam olmuştu olmasına ama sanki 1 dakika 10 dakika gibi geçiyordu. Önemli bir buluşma olduğunu söylemişti Ali. Aslında salondan çıkıp kafeye gittiğimiz günü, adam akıllı konuştuğumuz gün gibi sayamazdık bile. O günden beri hiç detaylı konuşamamıştık. Mesajlaştığımızda salaklaşıyorduk. Heyecandan arayamıyorduk birbirimizi. Okulda zaten herkesin gözü üstümüzdeydi. Ali her ne kadar herkesi sustursa da bakışlarına da engel olması imkansızdı.
Baş başa bir gün geçirirsek çözülecektik büyük ihtimalle. O yüzden de karnıma ağrılar giriyordu ama aynı zamanda da bir an önce yanına gitmek istiyordum.
Aşk bu ironiyi bile sevmekmiş....
Ne giyeceğime karar vermek için dolabımın kapağını açtığımda beni ördüğüm atkılar karşılamıştı. Pars için boyunluk gibi bordo renk küçük bir şey örmüştüm. Allah'tan o çabuk bitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Oyun
Genç Kurgu"Sen.. sen bana verilmiş en güzel hediyesin Elis.." demişti çocuk. Kızın da gözleri dolmuştu şimdi. Öksürmeye başlamıştı hastalığının verdiği dürtüyle. Çocuk ona telaşlı gözlerle bakarken toparlandı. "Seni çok seviyorum.." dedi Elis, çocuğun yanağı...